Bad Bed Friends 26: The Prom

771 24 1
                                    

Balo günü gelip çatmıştı. Vücudumda sebepsiz bir heyecan vardı. Özgüvenim ile ilgili bir sıkıntı mı yoksa mutluluğumdan kaynaklı bir gerginlik mi olduğunu kavrayamıyordum.

Demek istediğim, evet, herkes hakkımızdaki bu yatak arkadaşlığını öğrendikten sonra, öylece baloya gitmek bana ucuz bir aptallık gibi görünüyordu. Bunu Tristan'a söylediğimde ise, bana dert etmememi, her şeyi halledeceğini söylemişti. Bu gece için en başından beri fazla heyecanlı davranıyordu ve nedenini çözemiyordum. Arkasında bir şeyler olduğunu biliyordum, ve içimden bir şey çözmesem daha iyi olacak gibi hissettiriyordu.

Esther ve Michael yokken ev artık ıssızdı. Kendimi yalnız hissediyordum. Zamanın yüzde doksanında ev dışında bir yerlerdeydiler. Bana aptal partiler deyip dursalar da, şüphelenmemek elde değildi. Hangi çiftin evlerine sadece biraz uyumak için uğradıkları görülmüştü?

Bu noktada, Esther olmadığı için, baloya kendimi hazırlamak bana düşüyordu. Beyaz, klişe bir balo elbisesi giyecektim. Fakat ardından, Esther'in bunu yapmış olduğumu öğrenirse bana neler yapabileceği aklıma geldi. Beyaz elbiseyi böylece elemiş oldum.

Ben de gece mavisi bir elbise de karar kıldım. Üst kısmı muhteşemdi. Omuzlarıma inen askıları vardı. Ne yazık ki, etek o kadar iyi sayılmazdı. Dar ve kısaydı. Bu gece hareketsiz geçeceğe benziyordu ve bu pek bizim tarzımız sayılmazdı.

Giyebileceğim en iyi şey bu olduğu için, bunu seçtim. Makyajımı yaptım ve lanet yüksek topukları ayağıma geçirdim.

Fazlasıyla yorulacağım kesindi.

~•~

Taksiden inip ön bahçelerinin kapısını açtım. Taş zeminde kapılarına doğru ilerlerken, hâlâ oldukça gergin sayılırdım. Eteğimi çekiştirdim ve saçlarımı son kez düzelttikten sonra, kapıyı çaldım. İçimdeki bir dürtü bana kaçıp gitmemi söylüyordu. Kapı açıldığında bunun için çok geç olduğunu anladım.

"Hey, merha-" Tristan sözünü yarıda bıraktı. Gözleri gözlerimle buluştu, fakat elbette sonsuza dek orada kalmadı. Beni baştan aşağı süzdü. Bu sırada bağlamaya giymeye çalıştığı deri çeketi yere düştü. Bu kadar gergin olmasam bu aptal tavırlarına kahkaha bile atabilirdim.

"Sen..." Yutkundu. Aman Tanrım. Yoksa hoş göründüğümü mü düşünüyordu? Bunu yapmasa iyi olurdu. Utançtan yerin dibine girmeme ramak kalmıştı.

Hemen arkasından birkaç topuklu sesi geldi ve Bayan Evans'ın ışıldayan gözleriyle karşılaştım. "Aman Tanrım, Katy! Burada ne arıyorsun?" diye sordu, kollarını bana sarılmak üzere uzatırken. "Tristan'ın seni almasını umuyordum."

Omuz silktim ve gülümsedim. "Geleneği bozmak istedim. Aslında biraz gergin sayılırım ve kanepede oturup daha fazla bekleyemezdim."

Bayan Evans güldü. "Ah, Tris hep öyledir. Sürekli gecikir. Onun yüzünden gideceğim her yere geç kalıyorum." Tristan'a döndüm. "Sen iyi misin, tatlım? Su getirmemi ister misin yoksa bu sadece kapımızın önünde dikilen ve içeri almadığın ateşli fıstığın etkisi mi?" Bayan Evans onunla dalga geçti, ardından, bana göz kırptı. Ah, hayır...

Tristan irkildi ve tekrar yutkundu. "Ne? Ben... Ben sadece dalmışım." Omuz silkti ve yerdeki çeketini aldı. Kaşları çatıktı. "Her neyse. Bu gece eve geleceğimizi sanmıyorum. Bizi beklemeyin."

"Öyle mi?" Bayan Evans'ın kaşları havadaydı. "Babandan şehir merkezindeki evin anahtarlarını almanın nedeni bu muydu?" Tristan ona dehşet saçan gözlerle bakarken, kadının sesinde yine alay vardı. "Tamam, tatlım. Sorun yok. Keyfinize bakın."

"Biz artık gitsek iyi olacak." Tristan annesine son bir uyarıcı bakış attı ama Bayan Evans durmak nedir bilmeyen bir 'gıcık anne' kişiliğine bürünmüştü bile. Tristan elimi tutup beni kapıdan dışarı sürüklerken, arkamı dönüp Bay Evans'a veda ettim.

Bayan Evans, "Korunmayı unutma Oliver!" diye seslenene kadar her şey normal ilerliyordu.

~•~

"Bu... garip." Sonunda araba durduğunda, konuşmayı başardım. Tristan'dan beklemezdim, ama yol boyunca ikimiz de Bayan Evans'ın sözleri üzerine utanmış ve sadece birkaç Led Zeppelin şarkısı eşliğinde okula varmıştık.

Hayatımın en gergin anlarıydı.

"Eh," dedi. "Annem bazen çıldırtıcı olabiliyor. Komik olduğunu düşünüyor ama yarattığı etkinin bu olduğunu bilmiyor... Sanırım."

"Ah, hayır," dedim, onun hakkında nazik bir şeyler söylemek için düşünürken. "O çok hoş bir kadın. Eğlenceli. En azından onunla birliktesin."

Aniden bana dönüp baktı. Attığı bakışın bir tarifi yoktu. "Şimdi bunu yapma, Hamilton." Söylediğim şeyin kulağa ne kadar aptalca geldiğini fark ettim. "Bu elbisenin içinde seninle ilgili aşırı derecede saçma ve olağanüstü şeyler düşünüyorken, lütfen keder havasına bürünme. Bana kendimi pişman hissettiriyorsun."

Kıkırdadım. "Dert etme," dedim, kemerimi çözerken. "Bu konuyla ilgili sandığın kadar çabuk üzüntü havasına bürünmüyorum."

Arabadan indik. Park yerinde kimsenin olmaması beni bir tık rahatlattı. Tristan yanıma gelip elimi tutarken, rahat davranmakta acele etmemem gerektiğini kendime hatırlattım. Az sonra içeride olacaktık ve ben tüm o tepkiyi şimdiden hissedebiliyordum. Bunu yapmak zorunda değildim. Ama yapmazsam hayatım boyunca bir ezik gibi hissedecektim.

"İstersen seni şehir merkezindeki şu eve götürebilirim." Tristan aniden konuştu. Adımları yavaşlamıştı. "Hemen, şimdi. Sadece söylemen yeterli. Bu aptal balo-"

"Tristan," dedim, gülümseyerek. "Ben iyiyim." Bana inanmak istiyor gibi baktı ve gülümsedi. "Ama, istersen, buradan sonra gidebiliriz." Ben ve domates yanaklarım seninle olmaktan onur duyarız.

Eh, bir de bu vardı. Gecenin sonunda olacak şeyi tahmin edebiliyordum. Ve, klişe bir şekilde, bundan tedirgin oluyordum.

"Bana uyar," dedi, yarım bir gülümsemeyle.

Bahçeden çıkıp içeriye girdik. Ardından hole, ve sonunda balo salonunun önünde durduk. Şaşırtıcı bir şekilde, içeriden ses gelmiyordu. Tristan'a baktım, o da şaşkın görünüyordu.

Kapıyı ittirdi ve salon göründü. Süsler yerli yerindeydi ve ışıklandırma bütün salona hâkimdi. Tek eksik, insanlardı. Burada sadece Bay Tomlinson vardı.

"Selam, çocuklar," dedi, bize el sallayarak. "Haberiniz yok mu? Herkes James McVey'nin evinde."

"Oh." Bu ismi biliyordum. "Siz ne yapıyorsunuz?"

"Telefonumu burada unutmuşum. Ben de oraya gidiyorum." Gülümsedi ve yanımızdan geçti. "Orada görüşürüz!"

Tristan'a baktım. James'in kim olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu ve öğrendiğinde mutlu olmayacaktı.

Yine de o partiye gidiyorduk.

Bad Bed Friends // EvansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin