Bad Bed Friends 17: "You Are Bleeding."

860 30 0
                                    

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanmıştım. Kaldığım misafir odasının panjurlarından içeriye vuran ışık gözlerimi kırpıştırmama sebep olmuştu. Beyaz çarşafı üzerimden attım ve kalkıp, ışığın yok olmasını sağlayarak, panjurları indirdim.

Tristan'ın yanına geri döndüm. Hâlâ uyuyordu. Başımı göğsüne yasladım ve farkında olmadan beni çıplak göğsüne biraz daha bastırdı.

Dün gece hiçbir şey olmamıştı. İkimiz de benden almayı başaramadığı öpücüğün hayal kırıklığıyla birbirimize sarılarak uyuya kalmıştık. Bütün örülü duvarlarımı vinçle bir bir eziyordu. Ona karşı savunmasız kalıyordum ve bunu bir daha isterse, hayır diyebileceğimden emin değildim.

Ben ona artık hiçbir şey için hayır diyemiyordum.

Sonunda uyandığını bedenimin altında kıpırdanmasından anladım. Başımı göğsünden kaldırdım ve ona baktım. Canlı teni ve kusursuz kısık gözleriyle ayılmaya çalışıyordu.

"Günaydın!" diye cıvıldadım gülümseyerek. Sesimin bu kadar çocuksu çıkacağını hesaba katmamış olmam büyük kayıptı.

"Hey." Sırıttı. Gözlerini benden çevirip ışık sızmayan odaya baktı. Ardından bana geri döndü. "Rahat uyuyabildin mi?"

Başımı salladım. "Yorgunluğumdan eser yok."

Parmaklarını benim parmaklarımla iç içe geçirdi ve ben kendimi saniyeler içinde onun üzerinde buldum. Saçlarımdan birkaç tutam yüzüne düşüyordu fakat bu umurundaymış gibi görünmüyordu.

"Yorgun değilsin demek. Bu artık yaramazlık yapabileceğimiz anlamına mı geliyor?" Pis pis sırıttı. Sesini en etkileyici tonda kullanması göz ardı edilemezdi.

Dudağımı yaladım. "Hayır," dedim başımı sallayarak. "Ailenin evindeyiz. Burada öyle şeyler yapamayız."

"Ama sana dokunmalıyım." Sabırsızca konuştu. Ardından gözleri parladı. "Ya da... Belki de sen bana dokunursun?"

Gözlerim genişledi. "Sana burada böyle şeyler yapamayız dedim, Tris. Neresini anlamadın?"

Kıkırdadı. "Bana o gece dokunduğun gibi dokunmalısın. Masanın altında, uyarı bile vermeden..."

"Ah, sanki sen bana kız arkadaşının bizi basacağı uyarısını vermişsin gibi," diyerek sözünü kestim. İçimdeki tüm huzurun o kızı hatırladığım anda yok olduğunu hissettim.

Eliyle kalçamı sıktı. "O benim kız arkadaşım değil," diye homurdandı. "Teoride kız arkadaşım sensin."

Tüm oksijeni vücudumdan kim çekti?

"Değilim," dedim üzüntümü belli etmemeye çalışarak. "Ben sadece yatak arkadaşınım."

"Bu evde öylesin," dedi. "Bu evde kız arkadaşımsın." Gözlerimizin içine baktık. Sanki gerçekten olmamı ikimiz de istiyorduk. Hayır, hayır saçmalıyordum. "Ve kız arkadaşım bana dokunsun istiyorum yoksa ben ona dokunacağım."

Yanaklarımın kızarmaya başladığını hissettim. Neden utanıyordum ki? "Olmaz," dedim ve üstünden kalkıp yere indim. "Lavaboya gitmeliyim."

"Eşlik etmemi ister misin?" Ellerini ensesinin altında birleştirmiş sırıtıyordu.

Ona dil çıkarıp banyoya girdim. İşimi halletmek için Tristan'ın şortunu ve iç çamaşırımı indirmemle, gördüğüm manzara karşısında inledim. Ah, Tanrım, şimdi mi?

Şortu çıkardım ve bol katlı bir peçeteyi sarıp iç çamaşırıma düzgünce yerleştirdim. Ardından yaptığım ilk şey banyo dolaplarını karıştırmak oldu. Diş fırçası, macunu, tıraş malzemeleri, diş ipleri, parfüm ve saç malzemeleri... Bir erkeğin sahip olabileceği her şey. Elbette. Onun odasında, bir kızın her an yanında bulundurması gereken bir şeyi nasıl bulabilirdim ki?

Lavabodan çıktım ve tam ağzımı açtığım sırada Tristan'ı gördüm. Lavabo kapısının hemen önünde. Yüzünde dehşete kapılmış bir ifade vardı. Elinde kanlı bir çarşaf tutuyordu.

"Kanıyorsun." Sessizce fısıldadı. Ona anlamaz gözlerle baktım. "İyi misin? Bir yerini mi kestin? Neler oluyor?"

Başımı iki yana sallayıp, "Hayır, ben iyiyim. Sadece..." diye geveliyordum ki, bana yaklaştı.

"Şortun nerede? Yoksa bacağını falan mı kestin?" Gözlerindeki saf korkuyu görebiliyordum. Ortaya çıkmaya hazır bir sinir de orada bekliyordu.

Şortu kirlenmesin diye çıkarmıştım. "Kesik falan yok. Lanet olsun. Sadece..." Saçımı kaşıdım. "Sadece hasta olmuşum." Çok sessiz bir şekilde mırıldandım.

Gözlerindeki korku sözlerimle birlikte büyüdü. "Kansersin ve vücudunun belirli yerleri kanamaya mı başladı?"

Gözlerimi kıstım. "Ne? Hayır. Ne saçmalıyorsun?"

Başını salladı. "Yani kanser değilsin. Tanrı aşkına, bana neler olduğunu açıklayabilir misin, Katniss?"

Gözlerimi devirdim ve kollarımı birleştirdim. "Ay başım gelmiş," diye homurdandım.

Tristan'ın yüzünde bariz bir rahatlama ifadesi yerini aldı. "Ah, şu kadınların kanama işi," dedi, yeni anlamışcasına. Ardından sırıttı. "Ee, tampon ister misin?"

Hayır, ben bir meyve suyu alayım.

Bu nasıl bir soru böyle?

"Acaba sen... Ihm, bilirsin, bana birkaç tane... Getirebilir misin?" diye geveledim. Tanrım, bir erkekle bu konuyu konuşmaktan nefret ediyordum.

Sırıttı ve, "Ben gelene kadar kanamamaya çalış," diye dalga geçti. Sonra kendi kendine güldü. "Tanrım, ne tuhaf bir kızsın. Ay başın bile tuhaf. İnsanın ay başı erkek arkadaşının evinde gelir mi?"

Aptal.

Tristan bana birkaç tampon getirmek için çıktığında, yerdeki kirli çarşafı aldım ve banyoya girip kirli sepetine attım. Rezil olacaktım. İç çamaşırım da kirlenmişti ve kendime küfür edip duruyordum. Kahretsin.

Tristan geri döndüğünde elinde bir kutu ve pembe bir iç çamaşırı vardı. "Bunu nerden buldun?" diye sordum, elinden aldığım iç çamaşırını şüpheyle sallayarak.

"Annem verdi," diyerek omuz silkti. "Tamponları da ondan aldım. Bunlar için gizli bir çekmecesi falan var sanırım."

Gözlerim genişledi. Yanaklarımın yandığını hissediyordum. "Annene mi söyledin?" Başıyla onayladı. "Seni aptal!"

"Ne?" dedi. "İyi olup olmadığını bilmem gerekiyordu. Ayrıca ben tamponun ne olduğunu bile daha yeni görüyorum. Nasıl bulacaktım?"

Sinirle soludum ve elindeki paketi de alıp lavaboya geri döndüm. İşimi hallettim ve kirli çamaşırımı çarşafın yanına atıp odaya geri döndüm.

Onun dolabına doğru ilerledim ve içinden bir tişört çıkardım. "Benim tişörtüm demek?" diye sordu, sesindeki oyunbaz bir gülümsemeyle. "Eğer sürekli onları giymek zorunda kalacaksan, her gün kanamanı dilerdim."

Temiz tişörtü giymek yerine oturduğu yatağa attım ve kollarımı göğsümün altında çarprazladım. "Kanıyorum, ve bu bir süre yaramazlık yapmaktan bahsedemeyeceğin anlamına geliyor. Bunu biliyorsun, değil mi?"

Gözleri kocaman açıldı, ve ağzı da öyle. "Ah, ne?" İki elini yanaklarına vurdu. "Ciddi olamazsın!"

"Ah, evet, ciddiyim." Kıkırdadım. Tam bir çocuk gibiydi ve bu hoşuma gidiyordu.

Üstümdeki tişörtü çıkardım ve temiz olanı giydim. Şey, artık onun yanında daha az utanıyordum. Beni çıplaklığımla utandırmıyordu ve kendimi bu konuda rahat hissediyordum.

"Ne kadar süre sonra kanamayı keseceksin?"

Yüzümü buruşturdum. "Öncelikle, şuna kanama demeyi kes. İnsanlar buna 'ay başı' diyorlar." Ağzına görünmez bir fermuar çekti. "Ve, şey, sanırım 4-5 güne biter."

"Güzel." Sırıttı.

Kaşlarımı çattım fakat gülümsüyordum. "Öyle mi?"

"Evet." Göz kırpmadan önce sırıttı. "Bu bir hafta içinde, seninle ilgili gerçekten hoş planlarım var, Hamilton. Güven bana."

Bad Bed Friends // EvansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin