Geçen bir hafta boyunca Tristan ile fazla görüşemedik. Sınavlar çok yakındı ve buluşmamak için ısrar eden bendim. Neyse ki, beni dinliyordu. Aksi takdirde notlarımı düşürmek hiç iyi olmazdı.
Esther ve Michael ile çok zaman geçirmediğimi fark etmem uzun sürmedi. Tristan'la son zamanlarda o kadar çok görüşmüştük ki, aynı evde yaşadığım insanları unutmuştum resmen. Mike'ın Esther'e evlenme teklifi edip etmediğinden bile haberdar değildim. Gerçi etmiş olsa, evde deprem filan olmaz mıydı?
Onlara daha fazla zaman ayırmak istediğime karar verdim ve tüylü kalemimi ders kitabımın arasına sıkıştırdıktan sonra, pofuduk terliklerimle aşağı kata indim. Ne? Etrafta gözüme tatlı görünen şeyler olduğu zaman, kendimi motive edilmiş hissediyordum ve sınavlarım daha iyi geçiyordu. Yargılamayın!
"Mikey!" diye cıvıldadım, mutfağa girerken. Birileri pasta yapıyor gibi bir koku vardı. Gözlerimi yumup kokuyu içime çekerken, "En sevdiğim eniştem pasta mı yapıyor yoksa?"
Michael kıkırdadı. "Aslına bakarsan, Esther yapıyor. Az önce fırına attı. Ben sadece bir şeyler içiyorum." Elindeki kola dolu bardağı gösterdi. "Sınavlar mı yaklaştı? Yine pofuduk terlikleri ve şu pembe pijamayı üstüne geçirmişsin."
Buzdolabını açarken başımla onayladım. "Doğru tespit, Bay Holmes. Bir haftaya başlıyorlar." Meyve suyu kutusunu çıkardıktan sonra tezgâha yöneldim ve ona bir bakış attım. Sesime alçaltarak, "Ona sordun mu?" diye sordum.
Üst çekmeceden bir bardak alıyordum ki, başını salladı. "Henüz değil. Sadece... Tam edecek oluyorum, ve aptalca bir şey yüzünden ya onun ya da benim dikkatim dağılıyor."
Meyve suyunu bardağıma doldururken, "Sadece doğru zamanı beklemelisin, Mike," diye önerdim. "Belki de henüz doğru zaman gelmemiştir. Belki... Önünüzde sizi bekleyen büyük bir sürpriz vardır ve tam o sırada ona teklif edeceksindir. En mutlu anınızda yani." Omuz silktim.
Bilmiyordum, yani aslına bakarsanı, bana göre her zaman onlara uygundu. Birbirlerini seviyorlardı. Kimi kandırıyorum; onlar sırılsıklam âşıklardı. O hâlde ileride bir engel olamazdı. Olsa bile aşkın gücünün galip geleceğine bahse vardım. Beklemek için sebepleri yoktu. Onlar birbirleri için yaratılmışlardı.
"Haklısın," dedi Michael, boş bardağını lavaboya bırakırken. "Bir gün âşık olursan, çocukla tanıştır beni, K. Ona ne kadar şanslı olduğunu anlatacağım." Gülümsedi. "Aynı benim gibi."
Ah, bu, doğruydu. Esther'e âşık olduğu için kendini 'şanslı adam' ilan etmesi, tam yerinde bir hareketti. Akıllı Mikey.
Gülümsedim ve tam o sırada kapı çaldı. "Ben bakarım!" dedim, meyve suyu dolu bardakla mutfaktan çıkarken. Pofuduk terliklerimi yere sürüye sürüye kapıya vardım ve tereddüt etmeden açtım.
Ah, işte bunu beklemiyordum.
Tristan buradaydı. Gülümseyerek, kırışan göz kenarlarıyla bana bakıyordu. Arkasında tuttuğu elinde, beyaz bir gül olduğunu görebiliyordum.
Ne halt ediyor bu burada be?
"Tris?" diye hayretle konuştum. Evde yalnız değildim, kahretsin. "Sen burada ne arıyorsun?"
"Sürpriz yapmaya geldim," dedi, arkada tuttuğu çiçeği burnunun ucuna getirdikten sonra. Ardından bana uzattı ve ekledi, "Beni özledin mi?"
Göz devirdim. Dalga geçiyor olmalıydı. Elindeki çiçeği sertçe aldım ve, "Hayır," diye homurdandıktan sonra, çiçeği kapının yanında duran konsolun üzerindeki vazoya koydum. "Gelmeden önce beni aramalıydın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bad Bed Friends // Evans
أدب الهواةKate, Evansların sahip olduğu lisedeki en sıradan kızdı. Tristan onu bulduğunda, artık hayatında sıradan olan hiçbir şey olmadığını fark etmesi uzun sürmeyecekti.