Kutay'la birbirimize bakıp aynı anda kapıya doğru hareketlendik. Kapı fazla dardı. İkimiz de aynı anda girmeye çalışınca kapıda omuz omuza sıkıştık. Ben ileriye gitmeye çalıştıkça o da aynısını tekrarlıyordu. Sonuç, yine aynı.
Onu daha da sıkıştırarak "Ya of! Kutay çek şu koca kıçını!" sinirle söylenirken Kutay da "Bir sus be!" deyip beni hışımla itti. Dengemi sağlayamadığım için hayvan gibi yere düştüm. Ben zeminde boylu boyunca uzanmışken, Kutay da ellerini cebine soktu ve bana küçümseyici bir bakış atıp omuz silkti.
Ona sinirli bir şekilde bakarken elini uzattı. Yok artık! Kutay? İçine Baha mı kaçtı yavrum? Nereden geliyor bu kibarlık? Bir ona bir de eline baktım. "Aval aval bakmaya devam edecek misin?" dedi. Başımı sallayıp eline uzandım. Tüm ağırlığımı ona vererek kaldırmasını izleyecektim.
Öyle bir şey olmadı. Beni kaldırmak için çektiği anda elini bıraktı ve bir kez daha yeri boyladım. Yüzümün önüne düşmüş saçıma baktım. Sinirle üflediğimde saç önce havalandı sonra tekrar yüzümdeki yerini aldı.
"Yeri çok sevdin herhalde?"
"Burası senin gibi sürüngenlerin yaşam alanı. Ben sadece inceliyordum."
"Biraz önceki gibi zevkle sana yardım ederim. Daha büyük bir yardım?"
"Aman kalsın." derken dizlerimden ve ellerimden destek alarak yerden kalktım. Sonrasında giriş işlemlerini hallettik. Ömer bunları fazla kısa bir sürede halletmişti. İçimde büyük bir heyecan olması saçmaydı. Ama şu an heyecanlıydım.
İçerisi mavi ve kırmızı ışıklarla aydınlatılmıştı. Duvara bitişik yerde bir plartform vardı. İnsanlar buraya çıkıp şarkı söylüyordu. Ortalıkla kendinden geçmiş şekilde halay çekenler vardı. Bazı yerlere koltuk konulmuştu. Kokteyl masalarının üstünde çerez, şalgam ve çiğ köfte vardı. Her yerler balonlarla süslenmişti. Tavanın ortasında bir disko topu sallanıyordu. Samimi söylüyorum pavyona benziyordu.
Kutay önden giderken bende onu takip ediyordum. Muhtemelen bizimkilerin yanına gidecekti. Arkasından geldiğimi fark eden Kutay kafasını çevirdi. Ve bana baktı. Yüzünde soru dolu bşr ifade vardı.
"Hayırdır?" dedi.
"Ne hayırdırı? Peşinden geliyorum ya işte."
"Bende ona diyorum zaten. Sen nereye?"
"Aynı yere gideceğiz nasılsa?"
"Doğru. Sende erkekler tuvaletine giriyordun değil mi?" Dediğini bir an idrak edemedim. Tuvalet mi?
"Sen tuvalete mi gidiyordun?"
"Evet! Seninle biraz daha aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Bak," bir yeri işaret etti "Bizimkiler orada. Hadi yallah!" Yanından ayrılmadan önce ona el hareketi çektim ve arkamı döner dönmez koşar adım bizimkilerin oraya gittim.
Koltuğa oturmuşlardı. Ömer eline bir çerez tabağı almış ve keyifle onu yiyordu. Açelya kendini elindeki telefona gömmüş, surat asıyordu. Baha beni bekliyordu. Yazık garibim yaa. Şu tatlılığa bak. Ne tatlısı? Kendine gel Yağmur. Doruk ve Dursun da ortada halay çeken gruba katılmışlardı. Halay başı Doruk'tu. Dursun halay çekmeyi bilmediğini gözler önüne seriyordu. Çocuk halay müziğiyle horon tepiyordu.
Yapacak başka bir şey göremedim ve elime bir çiğ köfte dürüm alarak Baha'nın yanına oturdum. "Kutay nerede?" dedi Baha. En son benim yanımda görmüştü değerli kuzenini.
"Tuvalete gitti. Benden uzakta olacakmış." dedim imada bulunarak.
"Sen onun dediklerini kafana takma. O hep böyledir. Herkesten nefret eder."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir'in Manyakları
Teen Fictionİzmir'de yaşayan bir grup arkadaş. Hepsi birbirinden tuhaf insanlar. Zaten tuhaf ve manyak olan hayatları daha ne kadar tuhaflaşabilir ? Yeni tanıştıkları insanlar onları ne kadar üzebilir ? Peki ya kaza olarak bilinen oyunlar daha ne kadar gizli ka...