25. Bölüm

193 12 6
                                    

Gerginlik bana göre değildi. Şu an Ömer ciddiyetle kramponunun bağcıklarını bağlarken, Açelya ne giyeceğini kombinlerken kendimi hiç de rahat hissetmiyordum. Barış, maçı izlemeye başka kızların da geleceğini düşündüğü için kendine bir hedef seçmeye çalışıyordu. Haklıydı, maçı izlemek için herkes doluşmuştu. Eh, çoğunluk da kızdı. Ve bu beni daha çok germişti.

Birazdan maçımız vardı. Kazanan bir şey almayacaktı. Bu gerginlik niyeydi? Onu da bilen yoktu. Oysa tüm kadromuz tamdı. Araya kattığımız turistler yedeklerimizdi. Hatta şu an tepemde dikilen, böğürüp duran bir teknik direktörümüz vardı. Kim olduğunu tahmin etmek zor değil. Nerede lüzumsuz iş var, ona koşan bir gerizekalıydı bu. Elbette Kutay.

Altına giydiği siyah kotu ve üzerindeki şık ceketiyle, sahanın kenarında elindeki kağıda bir şeyler çizip taktik veriyor, arada sinirlenip kravatını çekiştiriyordu. Kendini role iyice kaptırmıştı.

"Yağmur sana sesleniyorum!" Kafasını eğip görüş açıma tekrar girmişti.

Oflayarak cevap verdim. "Dinliyorum, Kutay."

"Kutay mı?! Çok muhterem teknik direktörümüz Kutay Bey hazretlerimi diyeceksin."

"Kutay bir git işine ya. Hile mi yapacağız ne yapacağız düzgün bir şeyler düşünsen."

"Bunlar ne kadar da düzgün düşünceler(!) Hem onu düşünmekte ne var? Baktın yeniliyoruz, at kendini yere bayılma numarası yap."

"Biz neden maça çıkmadan bunları düşünüyoruz?"

"Takımda Dursun, Doruk ve sen olduğun için." Gözlerimi devirdim. Çocuk bana laf sokmak için özel bir çaba harcıyordu.

"Devirme gözünü öyle! Teknik direktöre göz devirmek de ne demek?!"

Yan taraftan gelen Baha Kutay'ın şu halini görünce ellerini havaya kaldırıp söylenmeye başladı. "Mübarek, sanki Şampiyonlar Ligi final maçına çıkıyor(!) Sabır ver, Allah'ım." Kutay bu söylenmeleri duysa da tepki vermedi. Şu an ilgi odağı bendim. Ve düşündüğü tek şey benimle zıt gitmekti.

"Maç başlayacak. Hadi!" Baha bunun için gelmişti. Tabii Kutay beni salmıyordu ki.

"Bak şimdi Yağmur, son kez söylüyorum: Üzerine gelen izbandut gibi biri olursa geri koş. Zaten guncuk bir şeysin, ezerler. Oyuncu kaybetmeyi göze alamam ben. Onun dışında-"

"Yahu sanki hiç oynamadığım şey! Hallederim ben, Kutay." Biliyorum der gibi baksa da bir şey söylemeden sahaya yöneldi.

"Hakem kim olacak?"

"Ali Hoca yönetecekmiş." Baha'yla konuşmamız burada bitmek zorunda kaldı. Maç başlıyordu.

***

Yazardan

İlk düdüğün çalmasıyla top Ömer'in ayağından Barış'a geçti. Herkes fazla soğukkanlı ve sakindi. Yağmur ve Doruk dışında. Doruk kalesinde ne yapacağını bilemez halde dolanıyordu. Yenilirlerse Ceren'e rezil olurdu. Yenerlerse Ceren üzülürdü. Bu nasıl bir çıkmazdı? Doruk'u da niçin kaleye geçirdilerse? Hiç istemiyordu bu sefer Doruk. Kenarda yedeklerden biri olabilirdi ama öyle olsaydı da Ceren onu beceriksiz sanabilirdi. Ne yapsa düşünse başka bir dert geliyordu başına. Al işte, iki ucu boklu değnek. Doruk'un endişesi biraz olsun kabul edilebilirdi. Fakat Yağmur? Yağmur'un korkusu öylesineydi. Neden, diye sormayın. Ben de bilmiyorum.

Barış ayağındaki topu ustalıkla kaleye taşırken karşısına çıkan Yiğit topu kapmayı başarmıştı.

"Pas versene oğlum!"

İzmir'in ManyaklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin