35. Bölüm

100 10 5
                                    

3 Ay Sonra

Yağmur Akman

Ilık bir rüzgar tenimi ürpertti. Havalar soğumaya başlamıştı. Hafiften de olsa üşütüyordu. Rüzgarın etkisiyle havalanan kısa saçlarımı elimle düzelttim. Uzun, upuzun bir yazın ardından onlar da yıpranmış, hemen sonrasında rengine kadar değişmişlerdi. Açık kahve saçlarım bir kez daha havalandığında iki elimle birden önüme gelen saçları geriye ittim. 

Saatime baktım. Üzerimdeki minik ekoseli gömleğimi düzelttim. Kot pantolonumu biraz yukarıya çektim. Etrafa bakınmaya başladım. Rüzgar şiddetini arttırmıştı. Güneş kendini bulutların arkasına gizlemişti. Biraz sonra yağmur bile yağabilirdi. Ellerimi ceplerime soktum. Omuzlarımı indirip kaldırdım. 

Geçen kocaman yaz mevsimi anılarla canlanırken gülümsedim. Yazın başlangıcı bile büyük bir curcunayla olmuştu. Bizimkilerle karneleri çalmak için okula gittiğimiz gün aklıma gelince gülümseyişim kocaman bir kahkahaya dönüştü. Kamp bittiğinden beri hiçbiriyle doğru düzgün görüşememiştik. Herkes ailesinin yanında geçirmişti yazını. Ömer ve Açelya bile uzun süredir görüşemiyordu. Birbirimizle ya mesajlaşıyor ya da görüntülü olarak görüşüyorduk ama bunların hiçbiri bize yetmiyordu. 

Tatillerimiz bitip İzmir'e döndükten sonra da görüşmemiştik hiç. Yarın okul açılacaktı ve biz hiç bir araya gelmemiştik. Ya da sanırım ben gelmemiştim. Bir süre hepsinden uzak kalmıştım. Sanırım sonrasında da kendimi tekrar dahil edemiyordum. Hayır, bu benden kaynaklı oluyordu. Ben de değişmiştim, büyümüştüm.

"Çok beklettim mi?" Yan tarafımdan gelen sesle oraya döndüm.

"Çok olmadı." Gülümsedim ve girmem için uzattığı koluna kolumu doladım. Yeşil gözleri bir süre beni izledi.

"Adını bilmediğim kız," dedi imayla. "Nasıl acaba bugün?"

"Mehmet," dedim gülerek. "Adımı bir gün söylersin inşallah."

"Ne hissettiğimi şimdi anladın mı?" Mehmet de güldü. Siyah, hafif kıvırcık saçlarını salladı. "Hem sen herkesin içinde diyordun bunu. Ben yine aramızda söylüyorum." Omuz silktim. "Hatta," Mehmet durdu. Gözleri haylaz bir parıltıyla ışıldadı. "Mahlukat diyordun sen bana." 

"Ay hayır," İsyan edercesine ona baktım. "O kadarını kaldıramam. Lütfen," Dudaklarımı büktüm ve gözlerimi kırpıştırmaya başladım.

"Yağmur, bu ifade hiçbir zaman işe yaramayacak, biliyorsun değil mi?"

"Yağmur dedin." Göz kırptım. "İşe yaramış gibi ha?" Derin bir nefes aldı. Başını iki yana salladı. Bu onun pes ettiğini gösteriyordu.

Bir süre birbirimizle şakalaşarak yolda yürüdük. Gitmek istediğimiz yere az kalmıştı. "Yağmur sence bu yaptığımız ne kadar mantıklı?" Kaşlarımı çattım.

"Ne?"

"Yarın okul açılıyor ve biz şu an konsere gidiyoruz. Yanlış anlama, öyle sorumluluk sahibi mükemmel bir öğrenci değilim ama salak da değilim yani." 

"Yarın ilk gün," dedim bilmiş bir edayla. "Ha yıkık gitmişiz, ha normal. Ne fark edecek ki? Bomboş olur zaten." Mehmet omuz silkti. Ben zaten öyle içip de kendimi dağıtamazdım. Malum evde bekleyen bir Azrail vardı. Fakat kendisi muhtemelen bunu düşünüp, hesaba kattığı için canı sıkılmıştı.

"Hem çok sarhoş olursan merak etme, ben seni taşırım." Göz kırptım. Mehmet gözlerini kıstı. Önce beni süzdü. Sonra kendine şöyle bir baktı. Yanında yavru kedi gibi kalmam dışında bir sıkıntı yoktu. Ayrıca kendisi yazın başından beri daha çok şişmişti. 

İzmir'in ManyaklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin