Ertesi gün zorlukla yataktan kalktım. Dünkü maçın yorgunluğunu üstümden atamamıştım. Bir de üstüne gördüğüm saçma rüyalar toparlanmam açısından pek yardımcı olmamıştı. Derse girmeden önce sevgili müdürümüzün bir şekilde beni bulup azarlaması bile işe yaramamıştı. Hala uyanamamıştım. Verilen derslerde alınan yoklamalar olmasa yatağımdan beni kazımak zorunda kalırlardı sanırım fakat yapacak bir şey yoktu. Şu an sırada yarı uyuklar şekilde durmamın sebebi bu kuraldı.
"Barış'ın doğum günü için ne yapıyoruz?" Bu soru cümlesi ayılmamı sağlamıştı işte.
"Yarındı değil mi?!" Elimi alnıma vururken yanımda duran Baha durumu anlamıştı. Barış'ın doğum gününü Barış hariç herkese söylemiştik fakat bu konu hakkında bir şey yapan kimse yoktu.
"Pekala, aklımda bir fikir var," Açelya bir anda yanımızda belirdi. Hangi ara geldi de hangi ara bizi dinlemeye başladı anlamamıştım. "Aramızdan birkaç kişi bugün Barış'ı oyalarken biz de oteldekilerle görüşüp bir parti yapmak için izin alacağız. Sonra da hediyeleri almak için kaçarız herhalde."
"Beğendim, parti fikri güzel."
"Aynen iyi olur. Bir de Açelya sana sonra bir tane kız göstereceğim. Onu da ne yap ne et partiye getir." Kız Barış'ın baktığı kızdı. Başını salladı. Sonra arkaya Ömer'in yanına geçti.
Benim de yapabileceğim pek bir şey yoktu. Sayko matematikçimiz gelene kadar sınıfa girip çıkana baktım. Baha da telefonuyla ilgileniyordu. Sınıftaki çoğu kişi geldikten sonra sayko matematikçi de gelmişti. Altında mavi deniz şortu, parmak arası terlikleri, beyaz atleti ve güneş gözlükleriyle ders anlatmaya başladı. Tatilde adama bir şeyler olmuştu. Lanet olsun bu hayata, mooduna geçiş yapmıştı. Ve galiba bizi tam olarak görmemek için güneş gözlüklerini de katiyen çıkarmıyordu.
Sayko matematikçi elinde kalemle tahtaya bir şeyler çizerken elimi çeneme koydum. Dersi dinlemem lazımdı. Dün gece gördüğüm rüyayı hatırlamamak için ama işe yaramıyordu. Bir noktadan sonra insan ister istemez dalıp gidiyordu. Şu an olduğu gibi.
Ne mi görmüştüm? Sahildeydim. Üzerimde salaş bir elbise vardı. Hafif bir tebessümle denize bakarak yürüyordum. Birisi arkamdan beni takip ediyordu. Arkamdan geldiğini hissettiğim an o tarafa döndüm. Kutay gülümseyerek bana bakıyordu. Sonra bir anda yağmur bastırdı. Biz öylece duruyorduk. O konuşmak için ağzını açtı fakat tam o sıra ben uyandım.
Hayır şimdi, Kutay'ı rüyamda görmeme ne gerek vardı ki? Rüyamda bari sal beni Kutay. Ve sanki o an farklı hissetmiştim. Yani rüyamda o gülümseyerek bana bakarken. Kutay'dan bahsediyoruz, hani her bulduğu fırsatta beni yerin dibine sokan çocuktan. Bir de bana gülümseyecekti öyle mi? Gerçekten delirmeye başlıyordum.
Görüş açıma giren elle kendimi geri çektim. Baha dalıp gittiğimi fark etmişti.
"İyi misin?"
Kendimi toparladım. "Hm, evet. Ders matematik ya, ondandır." Kafasını salladı. Bugün onda da bir durgunluk vardı sanki.
"Peki sen iyi misin? Yorgun görünüyorsun."
"Yok bir şeyim. Dün gece Kutay'la çok oyun oynadık da." Tebessüm etti. Doğru söylediğinden emin değildim fakat kurcalamanın bir mantığı yoktu. Söylemek isteseydi söylerdi zaten.
Elimi tekrar çeneme koydum. Bu benim ders dinleme pozisyonumdu normalde. Yok, olmuyordu. Ders dinleyemiyordum. Sıkıntıdan ne yapacağımı şaşırdım. Uğraşacak birisi de yoktu ki. Kutay gelmemişti. Evet, Kutay. Doruk uyuyordu, Barış da telefondaydı. Sıkıntıyla ofladım. Sonra şekee bulmak umuduyla elimi cebime attım. Elime gelen nesneyle mutlu olsam da bu kısa sürdü. Şeker değil, yüzüktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir'in Manyakları
Teen Fictionİzmir'de yaşayan bir grup arkadaş. Hepsi birbirinden tuhaf insanlar. Zaten tuhaf ve manyak olan hayatları daha ne kadar tuhaflaşabilir ? Yeni tanıştıkları insanlar onları ne kadar üzebilir ? Peki ya kaza olarak bilinen oyunlar daha ne kadar gizli ka...