Anadolu'ya yayılmış küçük beylikler gibi kendi aramızda grup kurmuş, karakolun bahçesinde Baha salınır mı ki, diye bekliyorduk. Ömer gergindi. Kim olursa olsun tanıdığı birine herhangi bir kötülüğün dokunmasını istemezdi. Açelya yanında duruyor ve biraz olsun onu rahatlatıyordu. Bense kendimi biraz suçlu hissediyordum. Oysaki suçlu olan Kutay'dı. O da zaten karşılığını fazlasıyla almıştı bence.
Endişeliydim. Baha'ya bir şey olsun istemiyordum. Burada bizimle durmalıydı. Onu ne kadar alıştığımı fark etmem de uzun sürmedi. Yaz başladığından bu yana her gün yanımda durup ortamı yumuşatma çabaları ve sürekli benimle ilgilenmesini çoktan benimsemiştim. Endişeden bir o yana bir bu yana yürüyüp duruyordum. Çıkardı değil mi?
"Bizi dışarı çıkarttılar da Baha'yı salarlar demi?"
"Anlattığınızın aksine başka bir şey yoksa salmaları gerekiyor." Barış biraz şüpheci yaklaşıyordu. Aramızda en zeki olan kişi Ömer'di fakat o da çabuk kandırılıyordu ya da safa yatıyordu. İlk düşüncemin gerçek olmasını diledim.
"Ya bu Baha yavrum, yazık çelimsiz de bir şey. Acaba içeride bunu şişlediler de bize mi söylemiyorlar?"
"Durumun ciddiyetinin farkına varılmasını istiyorum. Doruk sen şu çeneni kapalı tutmalısın. Henüz yeni tanıdığın bir çocuğun orada kalma ihtimali de var. Kim bilir içeride ne yapıp da konuşturmaya çalıştılar."
"Açelya, hayatım. Dediklerin çok doğru fakat sence de biraz abartmıyor musun? Köy gibi bir yerdeyiz. Komiser denilen adamın koltuğuna yapıştırıcı mı sürdüler, ne yaptılar bilmiyorum katiyen yerinden kalkmayan bir adamdan bahsediyoruz. Baha'nın konuşması için en fazla üstüne su dökmüş olabilirler. O da bu yaz sıcağında onu serinletmeye yaramıştır."
"Biraz önce Ömer hayatındaki en uzun konuşmayı yapmış gibi hissettim. Doğru mu hissettim?" Berke şu kısa sürede Ömer'İ çözmeyi başarmıştı.
"Vallahi öyle oldu."
"Ya uf artık salsınlar şu çocuğu. Bayılacağım şuraya." Ben sitem ederken Berke bana yandan bir bakış attı.
"Ne değerli Baha'nız varmış!"
"Farkında mısın bilmem ama Baha'yı, bizden daha uzun süredir tanıyorsun."
"Bu bir şeyleri değiştirmiyor. Şu an burada olmak yerine Kutay'ın yanında olmayı tercih ederim. Baha'yı önemsiyorum ama buradan elbette çıkacak. Kutay hastanede yaralı halde yatıyor. Ya bir şey olursa diye düşünmeden edemiyor."
"İstersen gidebilir, istersen de Kutay'ı arayabilirsin. Endişeni anlıyorum, haklısın." Ömer bir elini Berke'nin omzuna dokundurdu ve yanında geçerek karşıdaki büfeye doğru ilerledi. Su alacaktı muhtemelen.
"Ömer haklı. Kutay'ı sen arasan olur mu Yağmur? Benim telefonumun şarjı yok da." Mert'e bulaşmak istemediği belliydi. Başımı salladıktan sonra rehberde Kutay'ı bulup arama tuşuna bastım. Çok beklemeden açmıştı zaten.
"Alo?" Sesi garip bir şekilde heyecanlı geliyordu.
"Kutay ne yapıyorsun? İfadeni aldılar mı?"
"Evet, muhtemelen Baha'yı birazdan salarlar. Sen nasıl oldun? İyi misin? Hani uykusuz falansın ya?" Cevap vermek için ağzımı açmıştım fakat kapıdan çıkmakta olan Baha'yı görünce her şeyi unutup o tarafa koşmaya başladım.
Baha da beni görünce adımlarını hızlandırmıştı. Sarılmak gibi bir niyetim yoktu fakat Baha sarılınca da geri çekilmek istemedim. Kokusu burnumu doldururken onu özlediğimi fark ettim. Omzundaki ellerimi sıkılaştırmıştım. Ona bir şey olacak korkusu da geçip bu olayla birleşince derin bir nefes verdim. Rahatlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir'in Manyakları
Teen Fictionİzmir'de yaşayan bir grup arkadaş. Hepsi birbirinden tuhaf insanlar. Zaten tuhaf ve manyak olan hayatları daha ne kadar tuhaflaşabilir ? Yeni tanıştıkları insanlar onları ne kadar üzebilir ? Peki ya kaza olarak bilinen oyunlar daha ne kadar gizli ka...