21. Bölüm

212 14 0
                                    

Sabahın ilk ışıkları yüzüme vururken uykusuzluktan acıya gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Uykusuzluktan neredeyse gözüm çıkacaktı. Yaz tatillerinde her öğrenci gibi, gece uyumaz ve sabah bu ihtiyacımı giderirdim. Normal bir zaman olsa uyumamak benim için daha kolay olurdu fakat yaşadığım olayların etkisiyle hem yorulmuş hem de huzursuz hissetmeye başlamıştım. Birazdan şuraya düşüp bayılabilirdim.

Tüm gece boyunca benimle beraber uyanık kalan Kutay sabaha karşı serumuna verilen ilaçların sayesinde uyuyakalmıştı. Ona olan borçlarım giderek artıyordu. Gece 'Ben zaten uyumam.' diyerek beni kandırdığını sanmıştı. Ne kadar uykusuz olduğunu görebilmiştim. Ne kadar itiraz etsem de dikbaşlılığından ödün vermemişti. Ben de canıma minnet kafasıyla hareket edince oturup film izlemiştik. Tabii filmi seçmeden önce yaşadığımız kumada kavgasından bahsetmiyorum bile.

Artık Kutay'a kızgın da değildim. Bir şaka yapmak istemişti. Böyle şeyleri ben de yapardım ama onun yaptığında şaka, kaka olmayı geçip başka şeylere dönüşmüş olsa da cezasını da kendi çekmişti. Tüm olanlardan sonra kendi kendini bıçaklayan Kutay'a gülmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Ha, Baha'yı kurtarmak dışında.

Ona ne olduğunu tam olarak çözememiştim. Berke ve Mert'in yalancısıydım. Bir anda aramıza dahil olan Berke ve Mert. Beni uyutmayacaklarını söyledikten yarım saat sonra kendileri uyuyan ikili. Geceden beri bir kez olsun gözlerini açmamışlardı. Kutay ve benim elimden fırlayan kumanda Mert'in kafasına isabet etmişti. Çocuk ona bile uyanmamıştı. Bunda da bir Doruk potansiyeli görüyorum aslında. Sabaha kadar horlayıp bana yardımcı olduklarını söylememek olmazdı. Yine de Kutay'ı sinir etmeleri işime çok da yaramamıştı.

Güzel güzel kafamdan günlük yazarken kapı yavaşça tıklatıldı ve hafifçe aralanan kapının ardından Açelya içeri süzüldü. Uzun ve bakımlı sarı saçlarını gelişigüzel örmüştü. Boya badana yapmadan dışarı çıkmayan kızın yüzünde fazla belirgin bir şey yoktu. Bu halini görünce kendimi yeniden suçlu hissettim. Elinde büyük bir çanta vardı. Muhtemelen bana kıyafet getirmişti. Odanın içinde bulunan garip vaziyete gözlerini gezdirdikten sonra sakince yanıma oturdu.

"Daha iyi misin?"

"Açel, hiçbir şeyim yok. Emin olabilirsin." Rahatlamış bir nefes verdi.

"Senin için ne kadar endişelendiğimiz hakkında bir fikrin yok."

"Tahmin edebiliyorum."

"Belki de Ömer haklıdır." Anlamadığımı belirtmek için kafamı salladım. Hözleriyle yan tarfta yatan Kutay'ı işaret etti. "Onlar konusunda."

"Bunları yeniden duymak istemiyorum." Kısık sesle konuşuyordum. 

"Birlikte olduğunuz her an zarar görüyor-"

"Yok öyle bir şey." Haklı olmasından ölesiye korkuyordum. İçimi bir telaş kaplamıştı ve buna anlam veremiyordum.

Sesini daha da alçalttı "Baha'yı kast etmiyorum. Rahat ol. Kutay'la vakit geçiriyorsun ve onunla beraber olduğun her an endişe duymak istemiyorum."

"Kutay'la bir alakası yok!" Sesimin olması gerektiğinden yüksek çıktığını fark ettiğimde başımı eğdim. Açelya şaşkınlıktan havaya kalkmış kaşlarıyla bana bakıyordu.

"Yağmur sana ne oluyor? Sürekli onu koruyorsun."

"Hastane havası sana iyi gelmemiş, Açel."

"Ben gayet iyiyim. İyi olmayan sensin."

"Onu korumam normal değil mi? Birlikte eğlendiğim biri sonuçta. Bir suçu olduğunu düşünmüyorum da."

"Bizle de eğleniyorsun." Tek kaşını kaldırdı.

İzmir'in ManyaklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin