Bölüm bayağı geç geldiği için üzgünüm. Uzun bir süre köyde olduğumdan ve orada internet çekmediğinden içimden hiçbir şey yapmak gelmemişti. Belki bu bölüm olmaz ama diğer bölümde mutlaka bunu telafi edeceğim :)
Multi'de Ceren :)
Sinirle Açelya'ya söylenirken, o benim kafamı yıkamakla meşguldü. Kendi başına bone takmış ve ağzında da maske vardı. Karantina altına alınmış insanlar gibi odadan çıkarmıyorlardı beni. Ömer, Barış ve Açelya benim bu sırrıma ortak olmuşlardı. Her sabah kahvaltıyı kapımın önüne bırakır, anlamam için kapıyı tıklatır ve anında oradan koşarak uzaklaşırlardı. Yaklaşık üç gündür bu haldeydim. Derslere girmemem ve dışarı çıkmamam göze batsa da bir şekilde halletmişti her şeyi Açelya.
"Biraz kibar olsana, hayvan!" dedim. Bana inat yapar gibi kafamı sertçe öne ittirdi. Her öğün banyo yapıyordum. Su kuşu olmuş çıkmıştım. Parmaklarımın üstünde oluşan buruşukluklar geçmeden bir daha banyo yapıyordum.
"Hayır, bir insan nasıl bitlenmeyi becerebilir?"
"Ne bileyim ben!? Sanki bilerek bitlendim!"
"Senden beklerim." dedi Açelya kendi kendine.
"Dur, ben bir bitleneyim, biraz ekşın olsun dedim. Beklediğim gibi sonuçlanmadı, ne yazık ki(!)" Bu kız gerçekten kankasını nasıl destekleyeceğini bilmiyordu.
"Biliyordum! Sonunda itiraf ettin." deyip el çırptığında, elinin üstündeki köpükler yüzüme geldi. Gözüme gelen köpüklerin acısıyla çığlık attığımda kapı şiddetle açıldı. Barış hızla içeri daldı. Onun da kafasında bone ve ağzında maske vardı. Tek bir fark, gözüne inşaat gözlüklerinden takmış olmasıydı. Banyo kapısının önünde o; dış kapıda Ömer duruyordu. Doruk istemeden de olsa ağzında bir şey kaçıracağı için onu yanımızda tutmuyorduk. O da bizim yerimize Dursun'u seçiyordu. Hayırsız.
Barış bana temas etmemeye çalışıp Açelya'nın yanına vardı. Hüzünle "Seni de mi kaybettik?" dedi. Bir elini Açelya'nın omzuna hafifçe vuruyordu. Güya teselli veriyordu. Burada böcek muamelesi görüyordum. Ezim ezim eziyorlardı beni.
"Allah korusun!" arkasında bulunan fayansa tıklattı parmağını. Anında karşı taraftan cevap geldi. Yan odada Doruk ve Dursun ikilisi kalıyordu. Bu her zaman dikkatli olmamızı gerektirecek önemli bir unsurdu.
Açelya ne olduğunu anlamadı ve bir kez daha vurdu. Karşı taraf da iki kez tıklattı. Hayır, gerçekten yan taraftaki hangisiyse iyi bir dayağı hak ediyordu. Barış da bunu fark etmiş olacak ki hırsla banyodan çıktı, Ömer'i de alıp yan odaya doğru hareketlendi. Bu olaya her zaman şahit olduğum için alışıktım fakat her zaman da izleyip keyif alıyordum. Bu yüzden Açelya'nın beni engellemesini umursamadan koşarak odadan çıktım. Sonuçta Doruk veya Dursun dayak yiyecekti. Kavga, kaçmazdı.
Üzerimde Ornitorenk Perry'nin olduğu şortlu ve askılı pijama takımımla odaya doğru koşturdum. Kafama hızla giydiğim bonenin yamuk durduğuna emindim. Şansın bu kadarı ki karşıdan Deniz ve Yiğit geliyordu. Deniz her ne kadar bakmasa da Yiğit'in sırıtışından dalga geçeceği anlaşıyordu.
"Pişt, ufaklık!" dedi. Yanımdan geçerken çelme taktığım için yere kapaklandı. Arkadaşı olmasına rağmen Deniz Yiğit'in bu haline hönkürerek gülüyordu. Son birkaç gündür moralinin bozuk olduğunu söylemişti Açelya. Deniz omzumdan tutup "Seni sevmem ama aferin delikanlı." dedi. Bu bir iltifat mıydı, yoksa hakaret mi? Yiğit hemen toparlanıp yerden kalktı.
Bu sırada "Delikanlı, iyiymiş ya." deyip bize doğru gelen kişiye döndüm. Bugüne kadar hiç görmediğim bir kızdı. Sarı saçlı ve sevimliydi. Deniz'in gülen suratı, kızı görünce düşmüştü. Birbirlerini tanıyorlardı. Her ne kadar birbirimizle uğraşsak da başka biri sataşınca onları savunurduk. Onlar da hep bunu yapmışlardı bize. Bu yüzden ona destek çıkarcasına sordum "Kim o?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir'in Manyakları
Teen Fictionİzmir'de yaşayan bir grup arkadaş. Hepsi birbirinden tuhaf insanlar. Zaten tuhaf ve manyak olan hayatları daha ne kadar tuhaflaşabilir ? Yeni tanıştıkları insanlar onları ne kadar üzebilir ? Peki ya kaza olarak bilinen oyunlar daha ne kadar gizli ka...