"Abi saçmalıyorsun şu an." Görmeyeceğini bilsem de gözlerimi devirdim.
"Bir dediğin diğerini tutmuyor. Yorum yapma bence." Sesi sinirli geliyordu.
"Abi öyle bir şey yok diyorum. Hem olsa-"
"Söylemezsin ki." Buna verecek cevabım yoktu. Haklıydı.
"Ama abi-"
"Yağmur kurtarabileceğin hiçbir taraf yok. İçmenden bahsetmiyorum bile."
"Aaa," Şaşkınlık tepkim biraz abartılı olmuştu. "Aşk olsun abi. Ben hiç içer miyim? Sen bilmiyor musun beni?"
"Bildiğimden konuşuyorum." Arkadan birinin sesini duydum. "Neyse Yağmur iki saattir konuşuyoruz. Geri kalan tartışmayı sonraya erteliyorum. Bugün oyunda kendine dikkat et. Hadi görüşürüz!" Telefonu hızla suratıma kapatmıştı. Elimdeki telefona anlamsızca bakıyordum ki saat gözüme takıldı. Gerçekten de iki saat konuşmuştuk.
Aslında abimin beni iki saat boyunca azarlamasına ne mi sebep olmuştu? Dün Kutay dediğini yapmış, gerçekten o fotoğrafı paylaşmıştı. Sorun onun paylaşması değildi. Abim zaten göremezdi. Sorun şuydu: Doruk o fotoğrafı profil resmi yapıp her yerini kalplerle doldurmuştu. Açelya ve Barış da fotoğrafı hikayelerinde paylaşmış, altına afilli sözler yazmışlardı. Şimdi abim çıldırmasındı da kim çıldırsındı? Yine de bir şekilde konu kapanmış sayılırdı. Şükürler olsun.
Az önce yaptığım konuşmanın gerginliğiyle elimi saçlarımın arasından geçirdim. Sert adımlarla toplanmamız gereken yere doğru gidiyordum. Dün söylediğim gibi paintball oynamaya gidiyorduk. Başıma bu belayı açanlar oradaydı muhtemelen. Oyunda çıkartırdım bunların acısını ben. Toplanma alanına yaklaştığımda Ömer'in isyan eden sesini duydum. Şaşırmamıştım.
"Çiçeğim, güzelim, bu kıyafetler oyun için uygun değil."
"Sen mi karar vereceksin uygunluğuna? Gayet güzel kombinim." Uzaktan onları izliyordum. Açelya saçlarını savurdu.
"Ulan," Ömer ne dediğini fark ettiği an durdu. "Sevgilim," Toparlayamamıştı.
"Söyle söyle ulan da de sen bana." Açelya gerçekten müthiş oynuyordu. Ömer de inanıyordu.
"Açelya fosforlu giyinmişsin yine."
"Ne olmuş?"
"Yahu kızım makyajın bile parlıyor. Biz orada milletten nasıl gizleneceğiz?"
"Gizlenme o zaman, Ömer." Açelya daha fazla konuşmak istemediğini belli etmek ister gibi arkasını döndü. Ömer'in dediklerinden sonra ben de onu inceledim. Altında topuklu ayakkabı, fosforlu sarı elbise vardı. Hatta çantası bile vardı. Gerçi bugün Ömer'le ikisi yemek yemeye gitmeyi kararlaştırmıştı bu paintball mevzusu çıkmadan önce. Açelya'nın bilerek yaptığını anlamamak için aptal olmak gerekiyordu.
Yüzümdeki gülen ifadeyi düzelterek yanlarına gittim. Onlara kızgın olduğumu belli etmem gerekiyordu. Tabi gülmemeyi becerebilirsem. Açelya beni gördüğünde şirinlik yapmaya çalışsa da ona hiç mi hiç aldırış etmeden Ömer'in yanına gittim.
"Doruk uzak dur benden!" Kavga ederek bu tarafa doğru gelen Doruk ve Barış'a baktık.
"Ama lütfen pıtırişkom. İkimiz takım olalım," Bizim duymadığımızı ve alçak sesle konuştuğunu sanarak Barış'ın kulağına yaklaştı. "Şimdi Sipaydimle de olmak istiyorum, anlarsın ama o çok çiroz. Kara kuru bir şey. Koşamaz, zıplayamaz, boyu kısa zaten. Olmaz yani."
"Bana ne lan bundan? Git, şu Ceren'i falan al yanına."
"O da olmaz. Birinin beni koruması lazım. Bunu en iyi sen yaparsın aşkım benim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir'in Manyakları
Teen Fictionİzmir'de yaşayan bir grup arkadaş. Hepsi birbirinden tuhaf insanlar. Zaten tuhaf ve manyak olan hayatları daha ne kadar tuhaflaşabilir ? Yeni tanıştıkları insanlar onları ne kadar üzebilir ? Peki ya kaza olarak bilinen oyunlar daha ne kadar gizli ka...