Yağmur Akman
İki gün geçmişti. Koskoca iki gün! Kutay, midemde fillerin tepinmesine sebep olan o cümleyi söyleyip telefonu suratıma kapattıktan sonra koskoca iki gün geçmişti! Arıyordum, açmıyordu. Mesaj atıyordum, görüldü bile atmıyordu. İki mavi tike hasret kalır hale gelmiştim sayesinde.
"Sipaydim yemeyecek misin?" Doruk umutla önümdeki tabağa bakıyordu. Başımı iki yana salladığım anda Doruk önümdeki tabağa resmen saldırdı. Onu es geçerek tek elimi çeneme koyup, camdan dışarıyı izlemeye koyuldum. Saatlerdir böyleydim. Kutay keşke seni şöyle bir evire çevire dövsem ha!
"Bunda bir haller var." dedi Ömer şüpheyle, bana baktığını yansımadan gördüm. Saat öğleyi çoktan geçmişti. Hava kararmak üzereydi. Derslerimize girmiş, etrafta dolanmış şimdi de oturmuş yemek yiyorduk. Aslında daha çok onlar yiyordu.
"Koç gibi bu, koç koç!" Sırtımda hissettiğim kürek gibi ellerin sahibi Barış'tı ve Nusret'in et tokatlamasına özenmiyorsa beni öldürmeye çalışıyordu.
"Lan dur!" Ömer karşıdan uzanıp Barış'ın ellerini tuttu. "Şuncacık canı var zaten. Ne yapıyorsun?!" Barış'ı benden uzaklaştırıp tekrar yerine kuruldu. Bakışları bendeydi.
"Yok," dedi ciddiyetle. "Sende cidden var bir şeyler."
"Üf götünüzden element uydurmayın." Gözlerimi devirdim.
"Yemek yemedin, Yağmur. Yemek yemedin. Bu nasıl bir felaket sen biliyor musun?" Biliyordum. Yemek yemeden hayatıma devam edemeyen biriydim ben. Günün her saati aç olan biri. Kutay yüzünden yemek bile yiyemiyordum. Ne yapmıştı bana?
"Gelmeyin kızımın üstüne." Açelya bir kolunu bana sardı ve Ömer'e üstten bir bakış gönderdi. Ömer direkt susmuştu.
"Bugün şöyle bir kız gecesi yapalım, ha?" Açelya bana dönüp göz kırptı. Başımı salladım. Sanırım buna ihtiyacım vardı.
"E biz de bir erkek gecesi yapalım o zaman." Barış bir anda coşkuyla konuştu.
"Sizin o errrkek gecelerinizin sonu barda, pavyonda bitiyor."
"Burada gideceğimiz bar, pavyon yok." dedi Doruk diğer taraftan. Ömer'in sesi çıkmıyordu. İçten içe bunu istediğini anlayabiliyordum fakat Açelya'nın sinirlerini hoplatmayı da hiç istemiyordu. Şu an annesinden kendi değil de arkadaşları izin alan bir çocuk gibiydi. Bu benzetme beni gülümsetmişti.
"Otelin diskosu var." Açelya kaşlarını çattı.
"Sadece çocukların gittiği diskodan mı bahsediyorsun?" Ömer şaşkınlıkla Açelya'ya baktı. Açelya ise sarı saçlarını geriye atarken omzunu silkmişti.
"E yok artık, Açel!" Ben de karşı çıktığımda kenardan dürtükledi.
"Ay aman be! Ne haliniz varsa görün ama beni kendinize bulaştırmayın," İşaret parmağını Ömer'e doğru salladı. "Beni kendine bulaştırma." Ömer'in yüzü aldığı izinle gülerken duyduğu tehdit yine onu germişti anlaşılan.
"Sen de bu çocuğu iyice pısırık yaptın lan! Yetti he!" Barış'ın ani yükselişi karşısında hepimizin gözleri bu sefer ona döndü.
"Lan bu yürek mi yedi, ne oldu buna?" Doruk bile şaşkındı.
Açelya birazdan patlayacak bir volkan gibi sakince Barış'a bakıyordu. Hatta dudaklarında ufak bir tebessüm vardı. "Barışçığım," dedi Açelya sakince. "Beni piremses çizgimden çıkartma. Oynadığı topun derisini mont diye kullandığımın çocuğu!" Kaşlarım çatıldı. Ne alakaydı ki?
"Ya bu ne diyor ya? Yemin ederim hiçbir şey anlamıyorum. Küfür mü etti şimdi, ne yaptı?" Barış isyan edercesine Ömer'e döndü.
"Ben de anlamadım," Ömer Açelya'ya döndü. "Ne demek istedin hayatım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir'in Manyakları
Teen Fictionİzmir'de yaşayan bir grup arkadaş. Hepsi birbirinden tuhaf insanlar. Zaten tuhaf ve manyak olan hayatları daha ne kadar tuhaflaşabilir ? Yeni tanıştıkları insanlar onları ne kadar üzebilir ? Peki ya kaza olarak bilinen oyunlar daha ne kadar gizli ka...