Yazardan
Mert yerde acıyla sürünüyordu. İleride duran bayrağı almak için son bir hamlesi kalmıştı. Tek elini o tarafa doğru uzattı. Son gücüyle bayrağa ulaşmaya çalışıyordu fakat bir ayak eline bastı. Onu ezip geçmişti. Mert bağırmaya başladı.
"Salak, öldün sen. Ne debelenip duruyorsun? Bağırmayı kes!" Yiğit yerde yatan Mert'e bakıyordu.
"Elime basıyorsun." Yiğit kafasını eğdi.
"Aa pardon." Sonra elindeki silahı kenara atıp yerdeki bayrağı almak için çömeldi. Ama başka biri ondan önce davranmaya çalışmıştı.
"O silahı hemen yere bırak evlat." Yiğit bir boş olan ellerine bir de kenarda duran silahına baktı.
"Ayy, bırakmışsın zaten. Şimdi kaldır ellerini." Doruk silahını düzeltti. İlk defa kendini bu kadar güçlü hissediyordu.
"Tek mermin kaldı, aptal. Sakın ıskalama." Arkasında yatan Barış yerden uyarıyordu onu. Barış vurulmuştu çünkü biraz önce Doruk kendine gelen boyayı engellemek için Barış'ı önüne çekmişti.
"Nasıl tek mermim kaldı ya?" Doruk bağırdı. Sitem ediyordu. Yiğit'se duyduklarıyla neşelendi.
"Kalamaz tek mermim falan!" Doruk isyan ederken havaya ateş etti. Tek mermisi de gitmişti.
"Şimdi şu yaptığın mantıklı bir iş mi? Böyle yaptığın için bitti mermilerin! İnsana ateş etsen bir şey de demem! Kuşa, böceğe ateş ettin sabahtan beri! Ay ben korktum, ay o ne düşman mı, diye ateş etmediğin bir ben kaldım! Tek vurmadığın karşı taraf oldu, Doruk!" Barış sakin kalmaya çalışıyordu.
"Şimdi yedim seni!" Yiğit kenarda duran silahı eline aldı.
"Doruk!" Mert yüzüstü yatıyordu.
"Mert!" Doruk saklandığı köşeden çıktığı anda Yiğit onu bir güzel boyaya buladı.
"Öldün çık!" Yiğit gülerek Doruk'a baktı.
"Sıyırdı bir kere bana ne! Sıyırdı, sıyırdı!"
"Öldün lan işte!"
Barış yattığı yerden doğruldu. "Yahu abicim al şu bayrağı sen de!" Yiğit gözlerini kısıp başını salladı ve yerde duran bayrağı alıp elinde sallamaya başladı.
"Gençler, kazandık!" Onun bağırışıyla çılgın bedenci de yukarıdan düdüğünü çaldı ve herkes teker teker saklandığı yerden çıkmaya başladı. Barış yattığı yerden kalkar kalkmaz Doruk'un boğazına yapıştı. Her zaman Doruk'un üstüne çok gittiklerini düşünsem de bu çocuk da hak ediyordu.
"Barış'ım, yavrum benim. Yapma iki gözümün çiçeğe!"
"Lan sus bari, konuşma da sinirim yatışsın diyorum. İnadıma yaparmış gibi, söylediklerine bak ya!" Ömer'e dönüp yakınmıştı.
"N'olur kıyma bana, Rapunzel saçlım!"
"Ulan yalvarıp duracağına desene işte duyup da koşarak kaçtığı sarı şeyi." Doruk Deniz'in limonu kast ettiğini anlamıştı. Bilmiş bir ifadeyle ona baktı.
"Barış'ın zayıf yönünü kullanamam. O zaman nasıl bir arkadaş olurum?" Dehşetle sordu. Barış'ın siniri ise duyduklarından sonra uçup gitmişti. Doruk'la neden arkadaş olduğunu bir kez daha hatırladı. Pek göstermese de hatta hiç göstermese de Doruk onun için fazlasıyla değerliydi. Bundan dolayı Doruk'un yüz bulmasını engellemek için sinirini gidermek için Doruk'a saçma şeyler söylüyordu.
"Anadolu ateşiyle sigara yakan Doruk! İki katının bir fazlası yine Doruk eden Doruk! Arkadaki boş yerlere ilerlemeyen Doruk! Bir nevi Doruk! Alıntı Doruk! Açıkta satılan Doruk! Yok denecek kadar az Doruk! 0.5 ucu olup da vermeyen Doruk! Kendi arasında konuşan Doruk! Yılbaşında şeker toplayan Doruk! Ortak danaya girip ortağını kaybeden Doruk! 2. el Doruk! Biraz Doruk! Huh" Nefes nefese kalmış halde Doruk'a baktı. Doruk'sa duyduklarının şokunu yaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir'in Manyakları
Teen Fictionİzmir'de yaşayan bir grup arkadaş. Hepsi birbirinden tuhaf insanlar. Zaten tuhaf ve manyak olan hayatları daha ne kadar tuhaflaşabilir ? Yeni tanıştıkları insanlar onları ne kadar üzebilir ? Peki ya kaza olarak bilinen oyunlar daha ne kadar gizli ka...