2 Hafta Sonra
Günler hızla geçiyordu ve şu yaz kampının bitmesine de yaz tatilinin bitmesine de adım adım yaklaşıyorduk. Başta abime kızıp buraya gelmek istemesem de şimdi oldukça eğleniyordum. Eh, abimi de az biraz özlemiştim işte.
"Üç gün sonra ne var biliyor musun?" Açelya telefonuyla oyalanıyordu. Kafasını kaldırdı ve bir elini çenesine koyup vereceğim cevabı beklemeye başladı. Odamızdaki balkonda kız kıza oturuyorduk.
"Doğum günün falan mı?" Doğum günü olsa hatırlardım. Açelya bir kere ilkbaharda doğmuştu ama soruyu öyle bir sormuştu ki aklıma bir tek bu geldi.
"Birinin doğum günü, evet. Güzel sallama bu arada, tebrik ederim. Ama hayır, benim değil. Ayrıca sen benim doğum günümü bilmiyor musun?!" Geliyor trip.
"Biliyorum."
"Söyle o zaman. Ben ne zaman doğdum?"
"28 Mayıs." Cümlesini bitirmeden verdiğim cevapla olduğu yerde kaldı. Tripsavar iş başında. Teşekkürler, güzel hafızam.
"Şey, tamam o zaman." Biraz duraksadı "O zaman ben Ömer'i bir arayayım."
"Dur dur! Kimin doğum günüymüş söylemedin."
"Barış'ın. Birazdan konuşuruz, bekle." Ömer'i arayıp haşlayacaktı galiba. Ama neden?
Telefon tek çalışta açıldı. "Ömer akşamki maçta yanına şort alma demek için aramıştım da seni."
"Tövbe yaa..." Kendi kendime söylendiğimi duyan Açel kafasını adeta bir baykuşmuşçasına çevirdi.
"Canım kankam. Allah aşkına bir düşün biz şimdi futbol oynayacağız. Bu adam sporcu. Bacakları kaslı. Koşacak cıbıl cıbıl. Sonra kızlar bakacak. Tabii ben sinirlenip konstrasyonumu kaybedeceğim ve yenileceğiz."
"Yani sırf kaybedebileceğimiz için?"
"Tabii canım başka ne olacak?" Ömer'in telefondan bağırışı buradan duyulmuştu.
"Bana bir odaklanır mısın?!"
Açelya hemen telefona sarıldı ve Ömer'in bir şeyler söylemesiyle bir anda yüzü düştü. Telefonu hala konuştuğuny tahmin ettiğim Ömer'in yüzüne kapattı.
"Ne oldu?"
"Beyefendi şort giyecekmiş. Yahu bu, futbol oynarken çok yakışıklı oluyor! Neymiş efendim, saçmalıyormuşum!"
"Futbol oynarken yakışıklı oluyorsa tabii ki haklısın, Açel!"
"Gel de bunu Ömer'e anlat işte." Yani şimdi ben de Açelya'nın yerinde olsam aynı şeyi yapardım.
"Akşama Kutay oynuyor muymuş? Sen bilirsin." İmasına kulak asmadım.
"Bilmiyorum, konuşmadık." Akşama futbol maçımız olduğu anlaşılmıştır herhalde. Denizler ve bizim maçımız vardı. Öylesine ekşın olsun diye iddiaya girmiştik ve kazanan hiçbir şey almıyordu. Böyle de saçma bir iddia işte.
"Ama şöyle bir düşündüm de Kutay oynamaz herhalde. Yarası henüz tam iyilişmemiştir. Öyleyse bile riske atmayalım hiç."
"Kendi bilir." Omuz silktim.
Son zamanlarda Kutay'la aramız pek iyi değildi. Ondandı bu umursamazlığım. Önceden amacı beni sinir etmek bile olsa konuşur, yanıma gelirdi. Ama şimdilerde yanıma gelmek bir yana dursun, ben onunla konuşmaya çalışınca yüzünü asıyor, kısa kısa cevaplar veriyordu. İlk tanıştığımız zamana dönmüştük. Böyle olmamızı istiyorsa, böyle olurduk. O bana ne şekilde davranıyorsa ben de ona o şekilde davranmaya başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir'in Manyakları
Teen Fictionİzmir'de yaşayan bir grup arkadaş. Hepsi birbirinden tuhaf insanlar. Zaten tuhaf ve manyak olan hayatları daha ne kadar tuhaflaşabilir ? Yeni tanıştıkları insanlar onları ne kadar üzebilir ? Peki ya kaza olarak bilinen oyunlar daha ne kadar gizli ka...