Sehun, izlendiğini hissetmiş gibi oturduğu yerden yavaşça kalktı. Bir adım daha atsa uçurumdan aşağıya düşebilir ve Lay'e istediğini verebilirdi. Bunun yerine derin bir nefes alarak, elinde duran son beyaz gülü de ani bir hareketle aşağıya doğru fırlattı.
Hem Luhan'ın büyükbabasının, hem de Sehun'un oturduğu ev uçuruma yakın bir bölgedeydi. Üstelik karşı karşıyaydı.
Sehun, uçuruma son bir bakış atarak geri dönüp evine doğru yürümeye başladı. Hayretler içerisinde, kendisine bakmakta olan ilgi dolu gözlere aldırmadan, yanlarından geçip gitmişti.
Luhan, adamın selam vermeden geçip gitmesine anlam verememişti. Büyükannesi kendisine sesleninceye kadar, Sehun'un arkasından bakarak düşüncelere dalmıştı.
"Büyükanne kim bu adam? Ne diye uçurumun kenarında oturuyordu? Sorunu ne?
"Bir sorunu olduğunu sanmıyorum Luhan, hadi içeri girelim artık."
"Nasıl bir sorunu yok, Peki, neden uçurumda duruyordu? Düşebilirdi büyükanne!"
"Çünkü acı çekiyor Luhan, kim olduğuna gelince de karşı evi satın aldı. Yani kendisi yeni komşumuz."
Luhan, Büyükbabasının sorularına verdiği cevaplarla tatmin olmasa da, daha fazla uzatmamaya karar vererek bavullarını bagajdan aldı ve içeriye girdi.
Eşyalarını kapının yanında bir köşeye bırakıp mutfağa geçti. Büyükannesi ona yeni yaptığı kurabiyelerle birlikte bir bardakta süt vermişti. Elindekilerle mutfak masasına oturup, net bir şekilde görebildiği karşı eve baktı.
Büyükannesi onun nereye baktığını görünce küçük bir tebessüm etti. Büyükbabası, Luhan'ın itirazlarına rağmen eşyalarını kalacağı odaya çoktan bırakmış, mutfağa yanlarına gelmişti.
Torununun tam karşısına oturarak, karısından bir fincan bitki çayı rica etti. Luhan, bir yandan kurabiyesini yiyor, arada diğer elindeki sütü içerek etrafında olanlarla pek ilgilenmiyordu.
Açıkçası birden bire neden bu kadar merak duygusuyla dolduğuna anlam verememişti. Neticede karşı evin sahibi bir yabancıydı. Yine de onu uçurumun kenarında oturarak aşağıya güller savurmasını gerektirecek kadar, nasıl bir acıyla baş etmeye çalıştığını merak etmişti.
Büyükbabasının kendisine seslendiğini duymamıştı. Omzundaki eli hafifçe kendisini sarstığında gözlerini kırpıştırıp, Büyükbabasına baktı.
"Luhan? Sen iyi misin? Deminden beri sana sesleniyorum ama sanki aklın başka bir yerde gibi."
"Özür dilerim Büyükbaba, dalmışım."
"Aklından geçenleri bizimle de paylaşabileceğini biliyorsun değil mi Luhan?"
"Sadece adamın o davranışı yapmaya iten sebebi merak ettim."
"Sehun'un mu?"
"Adı bu mu?"
"Evet, adı Oh Sehun."
Büyükbabası devam etmeden önce karısının getirdiği kurabiye den bir ısırık aldı. Bitki çayının bulunduğu porselen fincanın içinden yükselen buhar, Luhan ile aralarında yükseldi.
"Neden bu kadar acı çekiyor ya da neden az önce dışarda gördüklerini yapıyordu soruna cevap vermek gerekirse, çok sevdiği bir yakınını kaybettiği dışında bizde net bir şey bilmiyoruz Lu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Dalgaları
FanfictionRuhumun dalgaları, koşup kabarmayınız Her damlanız tutuşan göğsüme birer bıçak. Kalbim bir kayadır ki, neredeyse yıkılacak, Hayalden köpüklerle kalbimi sarmayınız. Dümdüz olsam diyorum ve kumlu bir sahili Yalayan sular gibi siz de yavaşlasanız...