Kraliçe, Sehun ile konuştuğundan beri hem çok gergin, hem de çok sinirliydi. Taç giyme töreninin tüm ayrıntılarıyla bizzat kendisi ilgileniyor, kimseye göz açtırtmıyordu. Yaşadığı gerginlik yüzünden tüm gece uykusuz kalmıştı ve şimdi çevresindeki tüm yardımcıları, hizmetkârları onun yüzünden iyiden iyiye diken üzerinde kalmış gibi hissediyordu.
Ama bir ayrıntıyı da unutmamak gerekirdi. Çünkü kraliçenin aksine Sehun, tam anlamıyla sarayda yaşamaya başladığından beri, hem herkesi kendisine hayran bırakmış, hem de çok sevdirmişti.
Amcasından, büyükbabasından farklı bir mizaca sahip oluşu ve de sıcakkanlı yapısının bunda önemli bir payı vardı.
Bu yüzden saraydaki herkes onun bir an önce kral olması için sabırsızlanıyordu. Birkaç saat sonra tören resmi olarak başlayacak ve canlı olarak da ülke ve dünya televizyonlarında yayınlanacaktı.
Sehun'un o sırada tek düşünebildiği şey ise Luhan'dı. Onunla telefonda konuşmak yetmiyordu. Şimdiden çok fazla özlemişti. Yanında olmak ve her şeyi bırakmak için dayanılmaz bir istek duydu.
Lakin içinde bulunduğu bu anı sabretmesi gerektiğini bilecek kadar da çok beklemişti. Luhan aklına gelir gelmez yüzüne içten bir gülümseme yerleşti. Kalbi onu düşünür düşünmez sımsıcak olmuş, yanında olmasa da yanındaymış gibi hissetmişti.
Canını sıkan bir pürüz dışında şimdilik bir sorun görünmüyordu. O da Yixing'in kendi büyük yalanına devam etmekte ısrar etmesiydi. Sehun, ona her yolla anlatmayı denemiş ama başarılı olamamıştı.
Bu durumda kendisine ne yazık ki başka bir seçenekte bırakmıyordu. Yaşanacaklar hususunda onu uyarmasına rağmen, her şeyi elinin tersiyle itmeyi seçmişti.
Kapısı çalındığında derince bir nefes aldı. Sol elindeki nikâh yüzüğüne bakıp gülümsedi ve onu özenle çıkartarak ceketinin cebine yerleştirdi.
Kapı açılıp da John içeriye birkaç koruma ve kraliçenin adamlarından bazılarıyla girince, onlara çaktırmamaya gayret ederek birbirlerine göz kırptılar.
Birbirlerini resmi bir şekilde selamlamayı da tabi ki unutmamışlardı.
"Majesteleri hazırlar mı?"
"Sence hazır gibi mi görünüyorum?"
"Her ne kadar bunu söylemekten hoşlanmasam da ki tamamen dostane bir hizmetkârınız olarak söylüyorum, en azından giyiniksiniz."
"Bunu fark edebilmene gerçekten de şaşırdım."
"Bu konuda gözlerimin ne kadar keskin olduğunu pekâlâ bilirsiniz."
Yarım tebessümü sinsice tüm yüzüne yayılırken, yanlarında duran adamlara fark ettirmeden Sehun'un gözlerinin içine baktı. Sehun ise onun ima ettiği şeyi hemen anlamış ve hafifçe tebessüm etmişti.
"Yapılacak bir şey yok o zaman."
"Lütfen önden buyurun majesteleri."
Elini büyük bir saygıyla öne doğru uzattı ve Sehun'un geçmesi için yolundan çekildi.
*-*-*-*-*-*-*
Saatler Sonra Başka Bir Yerde...
Baekhyun, pencerenin önünde dikilip bir yandan da eli belinde, cep telefonuyla konuşuyordu. Luhan, oturduğu yerden ne konuşulduğunu duyamasa bile, konunun Sehun ile ilgili olduğunu ister istemez hissetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Dalgaları
FanfictionRuhumun dalgaları, koşup kabarmayınız Her damlanız tutuşan göğsüme birer bıçak. Kalbim bir kayadır ki, neredeyse yıkılacak, Hayalden köpüklerle kalbimi sarmayınız. Dümdüz olsam diyorum ve kumlu bir sahili Yalayan sular gibi siz de yavaşlasanız...