Flashback...
Adam kadına son bir kez daha dizlerinin üzerine kapanıp yalvardı. Ama kadın bir duvar gibi sert duruşunu bozmamış ve ifadesiz gözlerle adama bakmaktan başka bir şey yapamamıştı.
Eli karnına gittiğinde bunu içgüdüsel bir şekilde yapmıştı. Çünkü aslında onu hiç istememişti.
Bu bebeği defalarca aldırmak istemiş, fakat adam her seferinde bir yolunu bulup kendisini engellemişti. Aynı şimdi ki gibi dizlerine kapanıp yalvarmıştı bebeği doğurması için.
Ona âşıktı. Kadında onu seviyordu ama güç ve para onu daha çok cezbediyordu. O zamana kadar geçirdiği zorlu hayat düşünülürse, haksız da sayılmazdı.
İşini iyi yaptığı için erkekler etrafında pervane ve kapısında da uzun kuyruklar oluşturuyordu. Bunların karşılığında tabi ki pahalı hediyeler kaçınılmazdı.
En son piyango diye nitelendirdiği adama âşık olmuş, üstelik dikkatsizlik ederek bir de hamile kalmıştı.
Şimdi adam karşısına geçmiş hiç bıkmadan usanmadan kendisine yalvarıyordu. Her şeyi bırakıp kendisiyle evlenmesini ve bir aile kurmaktan bahsedip duruyordu.
Bir aynı kalbinden geçen gibi adamla bir aile kurmasını söylerken, diğer yanı mantıklı olmasını asla onun çevresinden biri olamayacağını ve bu çocuğun ona büyük bir zarar getireceğini söylüyordu.
Kadın bu yolu seçerken çoktan bir karar vermiş ve bir daha da asla arkasına bakmamıştı. Şimdi burada hamile bir şekilde böyle durmuş, önünde dizlerine kapanmış âşık bir adam, ister istemez duygusal davranmasına neden oluyordu.
Onun için her şey karmaşık ve ürkütücüydü.
*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*
Kadın adamın ısrarlarından bunaldığı için bebeği aldırmaktan tamamen vazgeçmişti. Fakat bunun karşılığında adamdan bir isteği vardı. Bebeği doğurduktan sonra ayrılacaklardı. Bebeği de adamı da artık istemiyordu.
Omuzlarında yeterince yük yokmuş gibi bir de başka birinin sorumluluğunu almaya hazır değildi.
Tek başına olmayacak olması onu bu kararı vermesinde ne yazık ki caydırıcı olamamıştı.
Adam ne dediyse dinletememiş ve onu bu isteğinden vazgeçirememişti. O da bebeklerinin hatırına susmuş ve acı içinde bu isteğe boyun eğmekten başka bir şey yapamamıştı.
Nihayet doğum sancıları başladığında, adam içinde endişeli bekleyiş başlamıştı. Çünkü çocuğuna kavuştuğu gün sevdiği kadını bırakmak zorunda kalacaktı.
Bundan her ne kadar nefret etse de, başka bir çare bulamamıştı.
Doğum kadını beklenmedik bir şekilde fazlasıyla zorlamıştı. Bebek sağlıklı bir şekilde doğmuştu. Adam doğuma an be an tanıklık ettiği için, kadının bebeği bir kez daha reddedişini büyük bir düş kırıklığı içinde izledi.
O saniye adamın bütün düşünceleri değişti. O yumuşak huylu ve sevgi dolu adam gitmiş, yerine olabilecek en öfkeli ve sert adam gelmişti.
Umuyordu ki kadın bebeklerini kucağına aldığı anda kalbi yumuşasın ve onu anlasın istiyordu. İstiyordu ki onunla birlikte bir hayat kurabilsinler ve artık anlıyordu ki, bu artık kesinlikle imkânsızdı.
Hemşire kucağında yeni doğmuş bebek ile birlikte şaşkınlık içerisinde, yeni doğum yapan hastalarına bakarken, adam yanına gelerek, olabilecek en nazik şekilde yeni doğan oğlunu kollarının arasına aldı.
Son kez o zaman ağladı. Oğlunu bağrına basıp oradan uzaklaşırken, hemşireyle birlikte arkasını dönüp bir kez bile bakmadı.
Aynı kadının geçmişine yaptığı gibi yapacaktı. Adamın ona olan aşkını çiğneyip geçmekte sakınca görmemişti.
Acı büyüdükçe ve adam kollarındaki minicik bebek ile baş başa kalmışken, düşünceleri başıboş kalmış atlar gibi dağınık ve belirsizdi.
Kore'ye dönüp babasıyla yüzleştiği zamanı beynine adeta kazımıştı. Onun kendisini reddedeceğini düşünmüş, her şeyi göze almıştı.
Ama babası onu daha da şaşırtarak adamı bağrına basmış, hem onu hem de torununu kabullenmişti.
Torununu en iyi şekilde yetişmesi için kendi kızının himayesine bırakmıştı.
*-*-*-*-*-*-*-*
Sehun büyüyüp 13 yaşına geçtiği o sırada, tamamen bir tesadüf sonucu annesinin aslında ölmediğini ve Londra'da yaşadığını duymuştu.
Daha fazlasını öğrenebilmek umuduyla halasını kışkırtmaktan bile kaçınmamış ve hatta büyükbabasının sert tutumuna rağmen, ondan bir şeyler öğrenebileceğini düşünmüştü.
Büyükbabasının çalışma odasındaki masasının yanında duran ve küçük bir çocuk olduğundan beri içinde neler olduğunu hep merak ettiği bir kasa vardı.
Büyükbabasının anahtarı her zaman yanında taşıdığını biliyordu. Nasıl yaptığını kendisinin de bilmediği bir gözü karalıkla büyükbabasından anahtarı aşırmış ve kasayı gizlice açmıştı.
İçindeki sesin onu yanıltmadığını görebiliyordu. Annesiyle ilgili her ince detay, o kasanın içindeydi. Hatta birden fazla resimde vardı. Üstelik şu anda bulunduğu yerin güncel adresi de mevcuttu elindeki belgelerde.
O sırada dikkatsizlik etmiş ve büyükbabası onu suçüstü yakalamıştı.
Büyükbabası eğer ona gerçekleri açıklamazlar ise ilerde bunun daha büyük sonuçlar doğuracağından korkmuştu.
Sehun için endişeleniyordu. O nedenle Sehun'u da karşılarına alarak, kendisi, Sehun'un babası, amcası ve halasıyla birlikte ona tüm gerçekleri anlattılar.
Annesiyle ilgili takındıkları sert tutum Sehun'u o yaşta umutsuzluğa itmiş ve büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı.
Ve belki de en acısı babasını talihsiz bir şekilde ellerinden kayıp gidişiydi. Her zaman kendisine karşı sevgi ve şefkatle bakan gözler bir daha açılmamak üzere kapanırken, Sehun hastalığın babasını günden güne eritişine tanık olmanın getirdiği çaresizliği o anlarda en derinlerinde bile hissetmişti.
Bir kez bile oğluna sesini yükseltmemiş, asla Sehun'a karşı kötü bir baba olmamıştı. Bu yüzdendir ki, Sehun onun yokluğunu an be an daha çok hissediyordu.
O öldüğünde henüz 15 yaşındaydı ve bunu nasıl atlatabileceği konusunda en ufak bir fikri bile yoktu.
Büyükbabası da çok acı çekiyordu. Öyle ki bu acısını öfkesine yansıtıyor ve çevresinde aşılmaz kasırgalar yaratmaktan da çekinmiyordu.
Herkesin ondan çekindiğine şüphe yoktu. Bir tek Sehun buna aldırmıyordu. Çünkü annesinin istemediği ve babasının onu sonsuza kadar bir başına bıraktığı bu dünyaya, daha ne kadar tutunabileceğini kendisi de bilmiyordu.
Flashback End...
*--*--*--*--*
Günümüz...
Sehun, onca acıya, onca kedere ve karşı koymaya çalışmasına karşın, Luhan'a öyle beklenmedik bir biçimde tutulmuştu ki, her dokunuşu farklı bir heyecanı da beraberinde getiriyor ve onu aklının alamayacağı bir biçimde fazlasıyla etkiliyordu.
Ona dokunmak için adeta kendi kendisiyle savaşıyor ve bir şekilde hep yeniliyordu. Çünkü ona karşı koyamıyordu.
Arabaya bindiklerinden beri elini bir kez olsun bırakmamıştı. İçini çekip dişlerini sıktı.
Umut etmeyi ve geleceği düşünmeyi bırakmıştı. Bir şeylere duyduğu inancını da kaybediyordu.
Beki de sadece o andan başka bir şeyleri de yoktu.
Ama çok fazla sır vardı ve bazılarını henüz Sehun bile bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Dalgaları
FanficRuhumun dalgaları, koşup kabarmayınız Her damlanız tutuşan göğsüme birer bıçak. Kalbim bir kayadır ki, neredeyse yıkılacak, Hayalden köpüklerle kalbimi sarmayınız. Dümdüz olsam diyorum ve kumlu bir sahili Yalayan sular gibi siz de yavaşlasanız...