Bu üç ay Jongin için hiç de kolay geçmemişti. Tüm duygularını açmış ama beklediği gibi bir karşılık alamamıştı. Bu onu şaşırtmasa da bir türlü kendi içinde yaşadığı gizli hayal kırıklığını bastıramıyordu.
Belki bir nebze olsun, kendisine karşı bir şeyler hissetmesi hayaline tutunmuştu, bunca zaman boyunca.
Ama yaşananlar bunu haksız çıkartacak nitelikte gelişmiş, adeta acısını körüklemişti.
Luhan'a sırılsıklam âşıktı. O ise kardeşine âşıktı. Luhan, içindeki umuda tutunmuştu bir süre, ama Jongin eninde sonunda onun da pes edeceğini biliyordu.
Luhan, ne Minseok'tan ne de ona olan aşkından vazgeçmişti. Aynı Jongin'in ondan vazgeçemediği gibi.
Taşıyamadığı hisleri yüzünden, bilhassa da Minseok'a olan öfkesinden ki, bu sadece kıskançlıktan mıydı? Yoksa ona zarar vermesinden duyduğu endişe kaynaklı mıydı emin değildi.
Düzgün düşünememiş ve onu görmeye hastaneye gittiğinde, bilerek ya da istemeyerek Luhan'ın nerede olduğunu Minseok'a söylemişti.
Hangi duyguyla yaptığından emin olamasa da, Luhan, Minseok'un bir daha asla düzelmeyeceği gerçeğini tamamen kavrarsa, hiç olmadık bir umut kırıntısıyla kendisi için küçük bir umut yaratabilirdi.
O an gerçekten de acımasız davrandığını düşündü. Nasıl bu kadar düşüncesizce bir davranış sergileyebildiğini, daha da önemlisi Luhan'a hissettikleri yüzünden nasıl da başkalaşıp, değiştiğini anlamıyordu.
Sırf Luhan kendisini sevsin diye, fazlaca gaddar hatta hırçın davranmıştı.
Onları nasıl etkileyebileceğini düşünmeden, sonuçlarının doğuracağı etkileri düşünmeden yapmıştı bütün bunları.
Kendi kendine kızması hiçbir işe yaramadı.
Minseok'un peşinden gittiğinde ve uzaktan olanı biteni görünce, ikisine de ne kadar hasar verdiğini anladı.
İster istemez Minseok'un daha önce yaptıkları gelmişti aklına. Sadece öz kardeşine saldırmamıştı. Sevdiği adamı da hırpalamıştı. Jongin, onu şimdiye kadar hiç o kadar korkmuş ve ürkek görmemişti.
İçine oturan büyük bir pişmanlıkla onları izlemeye devam etti.
O sırada esen soğuk rüzgârın iliklerine dek işlemesine izin verirken, kalbindeki pişmanlık ve acı katlanarak büyüyordu.
Ormanda tek bir yaprak düşse sesi nasıl sessizliğe karışırsa, o da sanki yerine görünmez çivilerle mıhlanmış gibi, hareketsiz bir şekilde saklandığı yerden seyretmeye devam etti olan biteni.
Yaptıkları ile yüzleşecek cesareti var mıydı? En değer verdiği sevdiği, hatta taparcasına sevdiği Luhan'ın karşısına çıkma cesareti var mıydı?
Onu böyle bir tehlikeye savururken aklından neler geçmişti kim bilir. Acaba Luhan kendisiyle ilgili hayal kırıklığına mı uğramıştı? Ya da bir hain olduğunu mu düşünmüştü?
Ya da güvenini sonuna kadar koruyarak kendisinin böyle bir şeye asla kalkışmayacağını mı?
Ama ne yazık ki tüm konuşulanları duymuştu. O yabancının Luhan'a nasıl yardımcı olmaya çalıştığını. Minseok'a yaklaşımı çok akıllıcaydı. Sanki onunla daha önceden tanışıyorlarmış gibi davranması çok akıllıca bir davranıştı, kabul ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Dalgaları
FanficRuhumun dalgaları, koşup kabarmayınız Her damlanız tutuşan göğsüme birer bıçak. Kalbim bir kayadır ki, neredeyse yıkılacak, Hayalden köpüklerle kalbimi sarmayınız. Dümdüz olsam diyorum ve kumlu bir sahili Yalayan sular gibi siz de yavaşlasanız...