*-*-*-*-*-*-*
Adamın bir eli cebinde, diğer elinde de Luhan'a çok tanıdık gelen bir nesne ile ikisine bakıyordu. Daha doğrusu baştan ayağa onları süzüyordu. Ortamda ki sessizlikten rahatsız olduğu için, Luhan'ın sorusunu soğuk bir şekilde cevapladı.
"Bunu Büyükannene bırakacaktım, ama madem sen buradasın, geri alabilirsin."
Luhan, Sehun'un pişkinliği karşısında ne diyeceğini bilemiyordu. Deminden beri konuştuklarını dinlemiş olabilir miydi? Bu durumdan rahatsız olduğu yüzü ifadesine de yansımıştı.
"Sen ne zamandan beri orada dikiliyorsun? Yoksa bizi mi dinledin?"
Sehun, burnundan nefes verip, bakışlarını Luhan'ın gözlerinin içine dikti. O da içinde bulunduğu ortamdan ve durumdan hiç hoşnut değildi.
"Konuştuklarının beni ilgilendirdiği kanısına nereden kapıldın?"
"Biraz olsun düzgün davranamaz mısın? Ayrıca kabalık yapmak bir marifet değildir!"
Sehun, kendisi gibi ayakta duran Luhan'a iyice yaklaştı. Bir şeyler söylemek için ağzını açtığında, yanında duran Minseok'un kendisine olan bakışlarını yakalamıştı. Söylemek istediklerini yutup, konuyu değiştirdi.
"Erkek arkadaşın, aynı senin gibi benden pek hoşlanmışa benzemiyor."
Ses tonu sadece ikisinin duyabileceği bir tondaydı. Sehun, sakin denecek bir tavırla ve yüzünde küçük bir tebessümle, kendisine dik dik bakan Minseok'u başıyla işaret etti.
Luhan, Sehun başıyla işaret edinceye kadar Minseok'un varlığını unutmuş olduğuna inanamıyordu. Bu yabancı onda düşünme yetisini adeta sıfırlamıştı.
Kafasını aniden çevirip, eskiden sevdiği adama baktı. "Eskiden diye geçirdi içinden, hâlbuki çok fazla bir zaman geçmemişti olan bitenin ardından. Yine de duygularını ve kalbini yokladığında, bu düşünce ona nedense yanlış gelmiyordu.
Minseok'un yüzünde, o gün olduğunda ki gibi bir ifade belirmişti. Gözleri tek bir yere sabitlenmiş ve ürkütücü denecek kadar da sertti.
Farkında olmadan Luhan'ın elini sıkmaya başladı. Luhan'ın canı yanmaya başlarken, Minseok onun acıdan gözlerinin dolduğu görebilecek ya da yaptığını sorgulayacak bir ruh halinden çoktan çıkmıştı.
Sehun, Luhan'ın içinde bulunduğu duruma bizzat şahit olduğu için bir şeyler yapıp yapmama arasında bocalıyordu. Onun da yüz ifadesi değişmişti. Minseok'a değil, Luhan'ın sıktığı eline bakıyordu.
En sonunda kararını verdi ve doğrudan Minseok'un yüzüne baktı.
"Kim olduğunu, burada ne aradığını bilmiyorum hatta ilgilenmiyorum, fakat biraz daha böyle elini sıkmaya devam edersen, kemiklerini kıracaksın."
"Sanane bundan! Sen kendi yoluna gitsene!"
Sehun, elindeki sepeti, ağır hareketlerle bahçe kapısının dibine bırakıp doğruldu ve tekrar ona baktı. Luhan'ın belli belirsiz inlediğini duydu. Canı yansa da sesini çıkartmayı reddediyordu.
"Bende de, fakat öfke kontrol sorunların falan mı var? Yoksa hasta mısın?"
Minseok, daha çok sinirlenmişti. Bunun üzerine Luhan'ın elini biraz daha sıkınca, Luhan ağzından yüksek sesli bir inleme kopardı. Fakat Minseok, bunu görmeyi reddediyordu. Bu tip tepkilere kendisini kapatmış görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Dalgaları
FanfictionRuhumun dalgaları, koşup kabarmayınız Her damlanız tutuşan göğsüme birer bıçak. Kalbim bir kayadır ki, neredeyse yıkılacak, Hayalden köpüklerle kalbimi sarmayınız. Dümdüz olsam diyorum ve kumlu bir sahili Yalayan sular gibi siz de yavaşlasanız...