Medya: Maria Mena - Just Hold Me
Genç adam yatak odasının kapısının önünde durmuş, aralık olan kapının ardında, gözünün önünde gerçekleşen, fakat inanmakta zorlandığı, kalbine ve ruhuna cam parçaları batıyormuş gibi hissetmesine neden olan sahneyi izliyordu.
Diğer adam ise yabancı adamın ona her dokunuşuna gözleri yaşadığı hazdan dolayı kapanmış, zevk dolu inlemeler ile karşılık veriyordu.
Aniden izlendiği hissine kapılarak gözlerini açtı. Başını aralık duran kapının tarafına çevirince onunla göz göze geldiler.
Genç adam tepkisiz ve ifadesiz, diğeri ise şaşkın ve pişmanlık dolu gözlerle bakıyordu ona. Birkaç saniyelik bir zaman diliminde o kadar kötü hissetmişti ki, o anda bedeni ve ruhu ufalıp küçücük kalmıştı sanki. Genç adamın bakışları onu daha da eziyor ve delip geçiyordu.
Üzerinde ona sarılmış ve olan bitenden bihaber yabancı, kollarındaki adamın donukluğunu fark edip hareketlerini durdurup geri çekildi ve adamın sabit bir şekilde gözlerini diktiği, yöne çevirdi bakışlarını.
Ama kimseyi görememişti.
Adam yattığı yerden doğrularak yabancıdan uzaklaştı. Gözleri dolmuştu. Oysaki ağlamaya bile hakkının olduğunun farkındaydı. Yaptığı şeyin pişmanlığı altında ezilirken nasıl ağlayarak çözüm bulabilirdi ki?
Kendisini hiç düşünmeden bu şehvet ve tutku oyununa kaptırdığı andan yanlış yaptığının bilincindeydi. İçi eziliyor, yaşadığı her andan tiksiniyordu. Yine de yaptıklarına karşı koyamamıştı.
Şimdi yaptıklarıyla yüzleşmesi gerekiyordu. Onu bu şekilde kaybetmek istemiyordu. Buna hazır değildi.
Onun bunları hak etmediğini bilse de, kendisini bu şekilde görmesini hiç arzu etmemişti. Gerçi görmeseydi de bir şey değişmeyecekti. Utancını, günahını ya da yaptıklarını nereye kadar, ne zamana kadar saklayabilirdi?
Baş başa kaldıklarında yüzüne bakamaması çektiği vicdan azabının bir eseriydi. Buna rağmen kendisine engel olamamış ve defalarca aynı hatayı tekrarlamıştı.
Her şey iyi ve güzel giderken, neden bu derece aptalca ve mantık gütmeyen bir maceraya girişmişti? Kendisine bile verebileceği bir cevabı yoktu ne yazık ki. Çünkü bilmiyordu. Açgözlüydü, onunla yaşadığı her güzel ve huzurlu anda boğulacakmış gibi olduğunu açıklayamazdı.
Üzerine titrediği ve gözünden bile sakındığı zamanlarda bile başka kolları arzuladığını ona söyleyemezdi. Ruhu ve bedeni doyumsuzdu. Zaten bu yüzden karşısında duran, teninde hala onun kokusu duran adama karşı koyamamıştı.
Tüm bunlara rağmen, ironik bir biçimde ona âşıktı. Karşısında duran adam ona defalarca sahip olsa bile, kalbi diğeri için atmaya devam ediyordu. İçindeki aşk o kadar büyüktü ki, bu açmazı neden bu hale getirdiğini diğerini açıklamalı, anlatmalı ve özür dileyerek, gerekirse de yalvarmalıydı.
Ne söylemesi ya da ne yapması gerektiğini bilmese de onu kaybetmeyi göze alamazdı. Aklının başına bu olayla gelmesi ne yazık ki kötüydü.
Nasıl? Bunu ona nasıl yapabilmişti?
*-*-*-*-*-*-*
Sehun, sokakta diğer insanlara çarpa çarpa yürüyordu. Aklı az önce gördükleriyle doluydu. Kendisini paramparça ve tamamen dağılmış hissediyordu.
Sırf gördüklerinin yanlış çıkması için bile, kendi gözlerini elleriyle çıkartabilirdi.
Nasıl? Bunu kendisine nasıl yapmıştı? Onu uğruna ölecek kadar çok severken, ne olmuştu da her şey bu hale gelmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Dalgaları
FanfictionRuhumun dalgaları, koşup kabarmayınız Her damlanız tutuşan göğsüme birer bıçak. Kalbim bir kayadır ki, neredeyse yıkılacak, Hayalden köpüklerle kalbimi sarmayınız. Dümdüz olsam diyorum ve kumlu bir sahili Yalayan sular gibi siz de yavaşlasanız...