12.Bölüm - Yakınlık

415 53 13
                                    



Luhan, hafifçe doğrulup, Jongin'in soğuk sesinin bir yansıması olan yüzüne baktı. Sehun, hareketlenerek kalkmaya yeltenmişken, onu bırakmamıştı. Onun kendisine şaşkınlıkla baktığını görünce, gözlerinin içine bakıp, başını iki yana salladı.

Şu anda ona, Jongin'in kendisine söyleyeceklerine katlanmak için ihtiyaç duyuyordu. Sehun, olumlu ya da olumsuz bir tepki vermedi, fakat Luhan'ın belinde duran elini de çekmemişti.

Sehun, umursamaz bir yüz ifadesiyle Jongin'e bakıyor, Luhan'ın tepkisini, daha doğrusu söyleyeceklerini duymayı bekliyordu.

"Neden geldin Jongin?"

Luhan, yattığı yerde hafifçe doğrularak, sırtını farkında olmadan Sehun'un göğsüne yaslamıştı. Serum takılı olmayan eli, onun kendi belinde duran elinin üzerinde duruyordu. Farkında olmadığı şey, bunları bilerek yapmamış olmasıydı.

"Seni görmeye gelmiştim ama anlaşılan sen kendine başka bir arkadaş bulmuşsun."

Luhan, sinirlerine hâkim olmakta, gerçekten de zorlandığını fark etmişti. Jongin'le kavga etmek istemiyordu. Lâkin kendisini mecbur eden de yine oydu. Onu her ne kadar arkadaşı olarak kaybetmek istemese de, aralarındaki sınırı artık çizmesi gerektiğini de anlamıştı.

"Sana hesap vermek zorunda değilim Jongin. Belki sana saçma gelebilir, hatta bu açıklamayı neden yaptığımı da bilmiyorum ama Sehun üşüdüğüm için bana yardımcı oluyordu."

Jongin, sinirle dişlerini ve yumruklarını sıkıyordu. O kadar çok öfkelenmişti ki, eğer uyuyan bir yanardağ olmuş olsaydı, çoktan patlayacağından neredeyse emindi.

"Bana bulunduğum yerden pek de öyleymiş gibi gelmedi."

Luhan, titremeye başlamıştı. Artık bu tip şeylere harcayacak enerjisi olduğundan bile kuşku duyuyordu. Sehun, boştaki eliyle ona iyice sarıldı ve destek verircesine elini sıktı.

"Sana az önce ne söylediğimi duydun mu Jongin? Bu seni hiçbir şekilde ilgilendirmiyor."

"Yeni ayrıldığın sevgilinin ardından, başka birinin kollarındasın! Söyler misin bunu nasıl yorumlamam gerekiyordu!"

Luhan, duyduklarına inanamıyordu. Şok olmuş gözlerle Jongin'in söylediğini idrak etmek ister gibi ona bakarken, güç bela kendisini toparladı. Kendi hayatının kontrolü sadece kendisindeydi ve ailesi de dâhil hiç kimseye hesap vermek zorunda da değildi. Kaldı ki, Sehun'la aralarında bir şey yoktu.

Olsaydı da bu Jongin'i kesinlikle ilgilendiren bir konu değildi.

"Neyi ima etmeye çalıştığın umurumda bile değil! Beni bunun için yargılayamaz, hatta bunun için bana hesap soramazsın Jongin! Bana bu konuda hesap sorabilecek, en son insan bile değilsin! Şimdi lütfen çık git odamdan!"

Jongin, sinirini alamadığı için, bel altından vurmaya kararlıydı. Başka türlü çektiği acının hırsını çıkaramayacaktı.

"Demek seni ısıtıyordu ha! Ne yani dudakların üşüseydi, dudaklarıyla mı ısıtacaktı?"

Luhan, bir anlığına kafasını kaldırıp Sehun ile göz göze geldi. O kadar utanmış hissetmişti ki, bakışlarını kaçırdı.

"Ne söylediğini kendi kulakların işitiyor mu senin Jongin? Ya sen benim tanıdığım o adam değilsin, ya da her zaman sen böyleydin ve ben bu yüzünü ne yazık ki yeni görüyorum."

"Bunun suçlusu tamamen sensin!"

Jongin, bunu söyler söylemez anında pişman olmuştu. Nedeni Luhan'ın gözlerinde gördüğü hayal kırıklığıydı. Kendisine böyle bakmasına neden olduğu için kendinden nefret etti.

Luhan, içini çekip kırgınlık dolu bakışlarını Jongin'in gözlerinin içine dikti. Bakışlarında hem acı, hem hayal kırıklığı hem de yoğun bir kırgınlık vardı.

"Gerçekten de bir suçlu arama derdinde misin Jongin? Şu an söylediklerinin kardeşin Jongdae'nin ya da annenin söylediklerinden ne farkı var? Lütfen beni artık rahat bırak..."

"Lu... Lütfen."

"Jongin! Çık git artık, odamdan da hayatımdan da defol!"

Jongin, son bir umutla, yalvarmaya kararlıydı. Bu kadar çabuk kendisinden vazgeçmesini istememişti. Böyle olmaması gerekiyordu. Bu şekilde hayal etmemişti.

"Ben... Kıskançlık ettiğimin farkındayım... Gerçekten de özür dilerim."

"Senden özür değil, gitmeni istiyorum."

Luhan, yaşadığı gerginlik ve stres yüzünden, verilen ağrı kesicilerin etkisini iyiden iyiye yitirdiğini hissetmeye başlamıştı. Vücudu ağrı yüzünden kasılıyordu.

Sehun, ona biraz daha sarılıp, onu kendisine çevirdi ve sırtını az önceki gibi okşamaya, kulağına her şeyin yoluna gireceğini fısıldamaya başladığında, Jongin, olduğu yerde adeta donmuştu.

Hiçbir şey yapamıyordu. Farkında olmadan elindeki güllerin, dikenleri temizlenmemiş saplarını sıkıyordu, avucunda açtığı yaraları umursamadan...

"Gitmek istemiyorum, seni bu halde bırakamam."

Sehun, daha fazla dayanamamıştı. Aslında ikisinin arasına girip olayları daha da karmaşıklaştırma derdinde değildi. Fakat Luhan'ın acı çektiğini gördüğü için onun da içi sızlamıştı. O anda kendi hislerini sorgulayacak durumda değildi. Ne olursa olsun ona yardımcı olacağını söylemişti ve öyle de yapacaktı.

"Onu daha da üzmek ve acı çektirmek istiyorsan hiç durma. Çek bir sandalye ve seyret. Ama onu söylediğin gibi gerçekten de seviyorsan, onu rahat bırak."

"Sen kim olduğunu sanıyorsun ki bana akıl veriyorsun?"

"Akla ihtiyaç duymasan, o bu haldeyken bile bazı şeyleri böyle zorlamazdın."

"Sehun... Canım yanıyor!"

Luhan, farkında olmadan Sehun'un yakasını tutmuş, acıdan kaskatı bir şekilde sıkıyordu. Yaşadığı acı yüzünden başını onun boynuna gömmüştü.

Jongin için dayanılması gerçekten de zor bir manzaraydı. İçini koyu, kopkoyu bir boşluk kaplamıştı ve sanki Jongin o boşlukta kaybolmuştu.

Luhan'ı kendi kardeşinin kollarında görmek onun için her zaman çok zor olmuştu. Bir de yabancının tekine gösterdiği bu yakınlık, neredeyse delirmesine neden olacak kadar canını yakmıştı.

O sırada şaşırtıcı bir şey olmuş ve Luhan'ın sakinleştiğini görmüştü. Gözleri kapalı, başı Sehun'un boynunda, soluk alış verişleri yavaşlamış bir şekilde yatıyordu.

Jongin, daha fazla bu görüntünün beynine kazınmasına müsaade etmeden, elindeki gülleri gelişigüzel odanın içine fırlattı ve odadan hışımla çıkıp gitti.

Luhan, Sehun'un kollarında derin bir uykuda, Sehun ise Luhan'ı izleyerek kendi düşüncelerine dalmıştı.

Ruhumun DalgalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin