Luhan, kafasını kaldırıp onun sert ifadeli yüzüne bakınca ister istemez irkilmişti. Onun bakışlarındaki bu öfkenin nedenini anlamıyordu. Bu şekilde bakmasının nedeni kendisi olamazdı. En azından ortada böyle bir sebep yoktu.
"Ben sadece bu sepeti getirmiştim, kapıyı açık görünce de, ister istemez az önceki tepkiyi verdim."
"Sen her açık gördüğün kapıdan, böyle içeri dalar mısın?"
Luhan, bu kadar sert bir tavır beklemediği için şaşkınlığını üzerinden atamamıştı. Sehun denilen bu kişinin neden bu şekilde davrandığına anlam veremese de, onu anlamaya da çalışmayacaktı. Bir de onun için üzülmüştü. Ayrıca sanki ortada bir suçlu ve bir kabahat varmış gibi, onun tarafından azarlanmaktan da hoşlanmamıştı.
"Kabalaşmak için özel ders falan mı alıyorsun?"
"Çok mu belli oluyor?"
"Büyükannem bunu sana göndererek nezaket gösteriyor, ama anlaşılan sen bu nezaketi olgunlukla karşılamaktan oldukça uzak birisin bayım."
Elindeki yemek dolu sepeti sertçe Sehun'un göğsüne bastırdı. Tam dönüp gidecek iken, Sehun onu aynı sert tavırla tuttu.
Luhan, dönüp ona baktığında, gözlerinde yanıp sönen ateşi birkaç saniyeliğine bile olsa görmüştü. Az önce kendisine nedensizce sataşan adamın bakışlarında, bu sefer öfkeden başka şeyler vardı.
Bir süre birbirlerinin gözlerinde uygun cevaplar arayarak baktılar. Ne kadar süre o şekilde kaldıklarının bilincinde değillerdi. Ta ki evdeki misafir yanlarına gelene kadar.
"Sehun? Kapının önünde, yarı çıplak bu yabancı adamla ne yapıyorsun Tanrı aşkına?"
Yüzünde büyük bir gülümsemeyle yanlarına geldiğinde, üzerinde Sehun'un dün üzerinde gördüğü siyah gömlekten başka bir şey olmadığını fark etmişti. Bacakları çıplaktı ve o bundan rahatsız görünmüyordu.
Luhan, o anda Sehun'un hâlâ kolunu bırakmadığını fark edip çekmişti. Fakat Sehun kolunu ısrarla bırakmayı reddediyordu.
"Bırak kolumu aptal!"
"Ağzın fazla bozuk."
"Kolumu bırakmazsan biraz daha fazlasını duyacağını garanti edebilirim!"
Ama Sehun onu bırakmamıştı. Baekhyun bir Sehun'a, bir de kapının önünde tuhaf bir ifadeyle Sehun'a bakan, Luhan'ın arasında gidip geliyordu.
Luhan, o anda aklına dün akşam Sehun'un, çektiği acının nedeni yüzünden üzüldüğü gelmişti. Belki de Sehun, yaşadığı acı yüzünden bu kadar öfkeli ve sertti.
Aklına başka mantıklı bir açıklama gelmiyordu, çünkü o Luhan'ı ona bu şekilde tepki verecek kadar tanımıyordu. Ya da Luhan, Sehun'u öfkelendirmesine yetecek bilgiye sahip değildi.
Ne yaptığını tam olarak anlamasa da Sehun, barut fıçısı gibiydi. Eğer az önce kendisine baktığı gibi bakmasaydı, daimi mizacının bu yönde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdi.
Hâlbuki çok hoş biriydi. Kim bilir gülümsemek nasıl bir etki yaratırdı ve çevresindekilerin buna tepkileri ne yönde olurdu? Bunu istemsizce merak etmişti.
Bunları düşünürken, ne yazık ki ağzından çıkan sözcükleri süzmeden aniden sarf etmişti.
"Her ne yaşadın bilmiyorum ama acısını sakın bir başkasından çıkartmaya kalkma! Kimse senin stres topun değil! Ayrıca acının kaynağı benmişim gibi bakma bana!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Dalgaları
FanfictionRuhumun dalgaları, koşup kabarmayınız Her damlanız tutuşan göğsüme birer bıçak. Kalbim bir kayadır ki, neredeyse yıkılacak, Hayalden köpüklerle kalbimi sarmayınız. Dümdüz olsam diyorum ve kumlu bir sahili Yalayan sular gibi siz de yavaşlasanız...