YN: Minnak bir bölüm olduğunun farkındayım, çünkü yoğunum ve aşırı yorgun hissediyorum. Lakin sizleri çok bekletmek de istemedim.
Keyifli okumalar...
*-*-*-*-*-*-*
Sehun, o gün Luhan'a evine kadar eşlik ederken, Baekhyun'un imalı davranışları ve bakışları yüzünden kendisini sorgulamıştı. Neler olup bittiğine kendisi de bir anlam veremese de, emin olduğu tek şey Luhan'ı üzgün ve de ağlarken görmek istemediğiydi.
Luhan, evin kapısında durup Sehun'un yüzüne baktı. Gözleri ağlamaktan kızarmasına ve şişmesine rağmen bakışları kesinlikle minnet doluydu. Elini uzatarak Sehun'un sağ elini ellerinin arasına aldı ve hafifçe sıktı.
"Teşekkür ederim Sehun..."
"Ben teşekküre değen bir şey yapmadım."
"Varlığınla yanımda olup beni destekledin, daha ne olsun?"
"... Varlığım mı?"
"Gerçekten... Teşekkür ederim."
Luhan, bunu söyledikten sonra Sehun'un elini bırakıp eve girdi ve kapıyı kapattı. Sehun ise orada öylece dikilmiş, elinin içini bir anda kaplayan soğukluğa alıştırmaya çalışırken buldu kendisini.
Elini yumruk yaparak, düşüncelerini kaymakta olduğu noktadan uzaklaştırmaya çalıştı. Havanın soğukluğu muydu içine, hatta iliklerine kadar işleyen? Yoksa Luhan'ın artık alışmaya başladığı sıcaklığının kayboluşu muydu, onu bu derece etkileyen? Bilmiyordu...
Kendi evine düşünceler içerisinde yürürken, arabasının evin önünde olmadığını fark etti. Bu nedenle Baekhyun'un şehre inmiş olabileceğini düşündü. Henüz eve girmek istemiyordu. Bahçe de ki ahşap banka oturarak tüm olan biteni düşünmeye başladı.
Her şeyden uzaklaşmak için buradaydı. Ama ne yazık ki uzaklaşması mümkün olmadığı gibi, bir girdabın içinde amansızca mücadele ediyormuş gibi hissediyordu.
Nişanlısının kendisini gözlerinin önünde öldürüşü onu büyük bir umutsuzluğa sürüklemişti. Fakat şimdi kalbinde bir şeylerin değiştiğini ve yer değiştirdiğini hissediyordu.
Bunları düşünürken, gözleri karşı evin penceresine takılmıştı. Henüz bunu kabullenmeye hazır değildi ve bu yüzden de gerekirse kendi hislerini bastıracaktı. Tekrar aynı şeyleri yaşamak ve acı çekmek istemiyordu.
Her ne kadar düşünceleri ve hisleri ona ihanet etmeye çoktan başlasa da, bir süre daha buna engel olmakta kararlıydı.
Cep telefonunun çaldığını duyunca, pantolonunun cebinden çıkartıp arayan kişiye baktı. Bakışları kısa bir süreliğine donuklaşırken, açıp açmama konusunda birkaç saniye tereddüt etti. Lakin arayan kişinin kolay kolay pes etmeyeceğinin de farkındaydı. Bu yüzden de aramayı cevapladı.
"Bu numarayı nereden bulduğunu öğrenebilir miyim John Seo?"
"Görüşmeyeli bu huyun hiç değişmemiş Hun! İnsan önce bir merhaba der!"
"Eğer söz konusu sen isen, bunun bir şeyi değiştireceğini hiç sanmıyorum."
"Yani beni özlediğini itiraf ediyorsun."
"Hayal gücün inanılmaz."
"Hem de tahminlerinin ötesinde."
"Hala soruma cevap vermedin John."
"Dostum beni hala küçümsediğini görmek kalbimi incitiyor."
"Baekhyun'u mu izletiyorsun? Sen deli misin?"
"Bravo Hun. Zekândan hiçbir zaman şüphe duymamıştım zaten."
"Artık konuya girmeye ne dersin John? Yoksa onu da mı ben tahmin etmeliyim?"
"Aristokrasinin gerektirdikleri sevgili dostum."
Sehun, dişlerini sıkarak dışarı seslice bir nefes bıraktı. Zaten kendisi de John'un kendisini ne zaman bulacağını merak edip duruyordu.
"Bana nutuk çekmek için arayan son kişi sen olmalıydın."
John, içini çekerek telefonun diğer ucunda bir süre sessiz kaldı. İkisi de kast ettiklerini söylemediklerinin farkındaydı.
"Nişanlına olanları duydum. Üzücü ve yıkıcı lakin elden ne gelir? Sonuçta onu gördüğümüz ilk anda ne kadar rahatsız edici bir varlık olduğunu anlamış olmam gerekirdi. Seni ondan korumam gerekirdi."
"Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?"
"Senden mi Sehun? Asla, bunu söylemiş olman bile bana bir hakarettir."
"Beni bir daha aramaman için ne yapmam gerekiyor?"
"Seni görmeye gelmeme izin vermen şimdilik yeterli olacaktır."
"Senden neden nefret edemiyorum acaba?"
"Bunun cevabını duymak istemeyeceğine kesinlikle eminim dostum."
"Madem izimi buldun, nerede olduğumu da pekâlâ biliyorsundur."
"Gel ve beni gör diyorsun yani. Seni görmek için her şeyi yapacağımı biliyorsun."
"Hoşça kal John."
Telefonu kapatır kapatmaz huzursuz oldu. Çünkü bunun arkasından, iyi şeyler gelmeyeceğini bilecek kadar birbirlerini iyi tanıyorlardı.
John'un nereye giderse gitsin peşinden geleceğini tahmin etmişti. Lakin izini bu kadar çabuk bulacağını hiç düşünmemişti. Yüzüne yerleşen çarpık gülümsemeye engel olamadı.
Söz konusu John ise olmazları olduracak gücü ve yeteneği hep vardı ve söz konusu Sehun ise John'un onun için yapmayacağı şey yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Dalgaları
FanfictionRuhumun dalgaları, koşup kabarmayınız Her damlanız tutuşan göğsüme birer bıçak. Kalbim bir kayadır ki, neredeyse yıkılacak, Hayalden köpüklerle kalbimi sarmayınız. Dümdüz olsam diyorum ve kumlu bir sahili Yalayan sular gibi siz de yavaşlasanız...