Kalbini bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış
Kendini kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorsan
İçindeki çocuğa sarıl,
Sana insanı anlatır...
***
ASLAN VE CEYLAN
BÖLÜM 24
Dakikalar geçmesine rağmen hala çıkmadığı suyun sesine odaklanmaya çalıştı, artık vedalaşması gerektiğini düşünerek buruş buruş olmuş derisine baktığında buharlaşarak yok olamayacağını fark ederek sinirle ofladı. Su bile arındıramıyordu, en çok da düşüncelerini... Su bile şu an kendisini yeteri kadar rahatlatmıyordu, her şey yolunda giderken kazanmış gibi hissedemiyordu. Onu rahatlatabilecek tek şey o kadar belliydi ki...
Ali duvara doğru dönüp kafasını suyun buharı ile sıcaklaşan mermere dayadı bir eli hemen yan tarafını yumruklarken unutmaya çabaladı. Unutmak hatırlamaktan daha zordu... Onun hayatı hep öyle olmuştu.
Testin ayaklarının ucuna yuvarlanışını hatırladı, ürkek bakışlarını... Özür diler gibi dudaklarını büzmesini... 'Hamileyim' demesini...
Hamileyim...
Bebeklerle arasının iyi olmadığını düşünüyordu, belki de iyi olabileceğini hissedecek kadar deneyim kazanamamış olduğu bir konuydu. En son bir bebeği kucağına alıp almadığını düşünmek yerine hayatı boyunca bir bebeği kucaklayıp kucaklamadığını sorgulamaya başladığında haline gülerek suyu kapattı.
Selin'den bir bebek... Uzun kirpikli, kocaman gözleri olan, gamzelerini bir ömür sığınak yapabileceği bir kız...
Ali hiç kızı olsun istediğini fark etmemişti mesela, şu an düşündükleri kendisine bile ilginç gelirken göğsüne yasladığı misler gibi kokan, hayatın tüm masum yönlerini simgeleyen küçücük mis gibi bir kız bebek... Bir dakika! Sinirle duştan kendisini dışarı atıp bornozuna uzandığında kendisini tekme tokat dövmek istiyordu.
Bu ikilemlere acilen son verip, duygusal tek bir bağ bile bırakmadan bu işten kurtulmalıydı. Hata yapma lüksü yoktu, kalmamıştı. En büyük zaafının Selin olduğunu kabulleneli çok olsa da ikinci bir ihaneti asla ama asla affedecek değildi. Bebek bile olsa...
Yine de kaç haftalıktı acaba? Kız mıydı? Erkek de olurdu... Gözleri kocaman mavi mavi olurdu belki... Ama gamzeleri mutlaka olmalıydı...
Dolabının kapağını kırarcasına çarpıp kendisine edecek küfürler bulmakta zorlanırken bir pijama altı giyip yatağa uzandı. Yatağın hemen kenarında duran telefonu eline aldığında mesajlar sekmesine girmek yerine yanlışlıkla fotoğrafların olduğu arşivi açtı. Şile'de çekildikleri bir fotoğraf tak diye karşısında çıktığında kendisine baktı. Ne kadar masum ve mutlu görünüyordu... Ne kadar teslim olmuş... Gözlerinin içinin güldüğünü fark etmesi uzun sürmedi, şimdinin aksine çok mutluydu o fotoğrafta. Onun yanında, onun sevimliliğinde...
Ali bir anda sertleşen bakışlarını Selin'e çevirip fotoğrafı incelemeye başladığında derin bir nefes aldı. Böyle güzel gülüp, bu kadar tatlı bakabilirken nasıl onca oyunu kusursuz bir şekilde çevirebilmişti. Nasıl hiç çaktırmamıştı?
Hızla fotoğrafın üstüne tıklayıp sil tuşuna bastı, eli pek gitmiyordu. Sil yazısına birkaç saniye bakıp duraksadıktan sonra sesli bir küfür edip silmekten vazgeçerek Selin'e mesaj atmaya karar verdi. Randevu saatini bildirmesi gerekiyordu. Kaşları çatık bir şekilde tuşlara dokunmaya başladığında, birkaç gün önceki aşk dolu mesajları takıldı gözüne. Bunları da silemiyordu... Peki ama neden? Kafasını sinek konmuş gibi hızlı bir şekilde sağa sola çevirip gözlerini kapatmakta buldu çareyi, kısacık bir an... Kısacık bir an bile düşüncelerini toplama konusunda iyi gelmişti. Tekrar dokunmaya başladı tuşlara, uyuyor muydu acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN ve CEYLAN #Alsel#
FanfictionEline aldığı sarı büyük zarfa baktı... Hayallerini süsleyen, uzun zamandır gelmesini beklediği o gün neden düşlediği kutlama sevincini de beraberinde getirmemişti? Her bitişin yeni bir başlangıcı simgelemesi gerekmiyor muydu? Peki ama neden her şey...