Yol arkadaşım, gördün mü?Duydun mu olup bitenleri?
ASLAN VE CEYLAN
BÖLÜM 42
Kafasını sıkıca sarmış ince ince dilimlediği patatesleri de sardığı şala sabitlemiş bir şekilde içeri girdiğinde Ali odanın içinde volta atmayı bırakıp ona baktı. O kadar komik görünüyordu ki... Her şey normal olsa dakikalarca buna sebepsizce gülebilir günlerce alay konusu edebilirdi. Ama şimdi zamanı olmadığının bilinci ile oflayarak elindeki telefona baktı.
"Nerede kaldı bu kız? Başım çatlıyor! Tansiyonum yerlerde... Bir dergide patatesin işe yaradığını okumuştum. Umut dünyası... Bu da işe yaramazsa gidip kafamı kestirmeyi planlıyorum çünkü sizin elinizden bir tek bu şekilde kurtulabilirim."
Melek kendi kendisine söylenirken Ali bir gözü kapıda bir gözü telefonda bir şekilde sıkıntı ile iç çekti. Saatler olmuştu çıkalı. Modaevine de gitmemişti. Plakasından yer tespiti yaptırmasına çok az kalmışken söylediklerini düşünmeye başladı. Haklı mıydı?
Aklına gelen her kelime tekrardan kalbini incitmekten başka bir şeye yaramıyordu. Odadaki sessizlik büyürken koltuğa sırt üstü uzanarak bir elini gözüne kapatan kadına odaklandı. Şu an en az Melek kadar bitik göründüğünden emindi.
"Ara bakalım bir daha..."
Ali sabahtan beri en az elli kere aramıştı. Her aramasında sonucun değişmemiş olmasını acı bir şekilde deneyimlemişken Melek'in kulağa iyi gelmeyen ses tonu ile bocaladı. Daha fazla endişelenmesini istemiyordu.
"Konuştum, az önce... Şey... İşleri birikmiş, geliyor yolda."
Birden açılan gözlerini gördü, koltukta oturur pozisyona geçtiğinde hiç de sevecen olmayan bakışlarına maruz kalmak biraz yıpratıcı olmaya başlamıştı.
"Ne zaman bana söylemeyi düşünüyordunuz Ali hazretleri? Kafamın üstüne botanik bahçesi kurduğumda mı? Yoksa Zincirlikuyu'ya tek yön bir ziyaret gerçekleştirdiğimde mi? Bir saattir bu koltukta endişeden kıvranıyorum! Allah'ım bana sabırlar ver... Bu iki delinin elinde bana dayanma gücü veeeeer!"
Melek yine otomatiğe bağlamış bir şekilde hız kesmeden konuşmaya devam ediyordu. Ali bakışlarını kaçırıp söylediklerini dinliyormuş gibi başını sallamaya devam ettiği o sürede Melek'in ayağa kalktığını gördü.
"Söyleyecektim. Şey... Çalışıyor biliyorsun, her saniye arayarak sıkboğaz etmek istemiyorum Melek'im. Zaten hamile sinirleri hassas..."
Sinirlerinin hassas olduğu kesin bir bilgiydi, Ali bir çırpıda kendisine söylediklerini daha fazla düşünmek istemiyormuş gibi kafasını hızlıca sağa sola salladı ve Melek'in anladığını ifade eden bakışlarına yöneldi. Hemen yumuşuyordu. Kalbi pamuk gibi olan ve asla kin tutamayan kadının ellerini tutup gülümsemeye çalıştı. Bunu yaparken endişeden delirdiğini belli etmemeye çabalamak düşündüğünden çok daha zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN ve CEYLAN #Alsel#
FanfictionEline aldığı sarı büyük zarfa baktı... Hayallerini süsleyen, uzun zamandır gelmesini beklediği o gün neden düşlediği kutlama sevincini de beraberinde getirmemişti? Her bitişin yeni bir başlangıcı simgelemesi gerekmiyor muydu? Peki ama neden her şey...