Perişanım şimdi, mutlu oldun mu?Başını yastığa rahat koydun mu?
ASLAN VE CEYLAN
BÖLÜM 26
"Pişman olmak istememiş miydin? Seni pişman etmek için geldim... Bilmediğin çok şey var Ali..."
Ali önce Selin'e hemen arkasından da elinde tuttuğu fotoğrafa baktı. Anlayamıyordu... Bu fotoğrafın onda ne işi vardı? Nasıl çekilmişti? Her şey bir yana o fotoğrafta Selin ne geziyordu?
Aklı karışmış gibi fotoğrafa uzanıp kendi parmaklarının arasına aldığında duyacaklarından korkuyormuş gibi derin bir sessizliğe gömüldü. O güne dair çok bir şey hatırlamıyordu, ama uzun zaman dağılmayan kabusları, kafasının içinde çıldırmışçasına yankılanan sesleri ve bedeninin sızılarını unutması mümkün değildi.
"Biz seninle çok önce tanıştık Ali..."
Mırıldanır gibi konuşması üzerine kafasını fotoğraftan kaldırıp yavaş yavaş bakışlarına çevirmeye başladığında konu şimdi ilgisini çekmişti işte.
"Anlamadım..."
Selin son kez baktı ona, o günü tekrar yaşıyormuş gibi derinlere dalmıştı gözleri. Canı yine acıyor muydu acaba, hatırladıkça?
Ali elindeki fotoğrafı yatağın üzerine bırakıp birden ayağa fırladığında derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştı. O günü hatırlaması iyi gelmiyordu, o günü hatırlaması babasına olan öfkesinin körüklenmesinden başka bir işe yaramıyordu.
"Sen... Selin..."
"Geçen sene on altı kasımda neredeydin Ali?"
Daha önce on altı kasımda nerede olduğunu sormuştu, Ali o günü hatırlayıp tekrar yatağın üzerindeki fotoğraflara odaklandığında elinde olmayan bir merakla mırıldandı.
"Sen ne dediğinin farkında mısın?"
Selin onaylar gibi uysal hareketlerle başını salladığında içinde ufacık bir umut belirtisi taşıyarak tekrar mırıldandı.
"Sen hiç... Hatırlamıyor musun Ali? Beni..."
Ali yavaş yavaş gerildiğini hissederek saçlarının önünü düzeltmeye başladığında Selin ise sakinliğini koruyarak ona bakıyordu.
"Neyi hatırlamam gerekiyor? Benimle oynama Selin! Ne anlatacaksan anlat artık, yaptığın her şeyin canımı biraz daha acıtmasından bıktım!"
Sinir krizi geçiriyormuş gibi bir öfke ile kendisine bağırmasını izlerken bir yandan da hata yapıp yapmadığını sorguluyordu kendi içinde. Onun canını hiç yakmamıştı ki! Bu denklemde canı yanan tek kişi olmamış mıydı yani? Yaralarını sarıp iyileştirmekten başka ne suçu vardı? Artık aralarındaki bazı şeylerin gün yüzüne çıkması gerekiyordu, bunun kararlılığıyla geri adım atmak yerine tekrar konuşmaya başladı.
"Ben... Ben o gün Tuğçelerdeydim. Yani on altı kasım gecesi..."
Ali bundan ne anlaması gerektiğini düşünürken Selin ise parmaklarını dizlerinin üstüne yerleştirmiş, gergin bir şekilde gelinliği ile oynamaya başlamıştı.
Devamını bekler gibi yüzüne baktığında, derin bir nefes alıp anlatmaya devam etti.
"Ya oyunbozanlık yapmasana kızım! Gidelim işte mis gibi kamp, hem bak yakışıklı bir sürü çocuk var. Sen hiç kaçırmazdın Selin..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN ve CEYLAN #Alsel#
Hayran KurguEline aldığı sarı büyük zarfa baktı... Hayallerini süsleyen, uzun zamandır gelmesini beklediği o gün neden düşlediği kutlama sevincini de beraberinde getirmemişti? Her bitişin yeni bir başlangıcı simgelemesi gerekmiyor muydu? Peki ama neden her şey...