61. Bölüm - En Uzun Gece

9.6K 357 381
                                    



Wordde 42 sayfa eden, adeta bitmeyen bölüm. Pasaj yorumu yapa yapa okursunuz artık canlarıım ♥ Bir önceki bölümde yorum sayısı azdı sinirlendim? Bu bölümü daha çok seveceğinizi umuyorum. Sınav olduğu için yorum yapamadığınızı da biliyorum ama koskoca 12 yılda halledemediğiniz şeyi 1 haftada halletmeye çalışmayın bence artık eğlenmenize bakın derim :D Bu arada bölüm sonundaki fotoğraflara bakmanızı istiyorum,

rabiaakdoan ve MelikeeBgy 'nin yaptığı muhteşem çalışmalar, resmen profesyonel değiller mi? 

Sabah uyandığımda, gitmişti.

Bu hep böyle mi sürecekti? Bütün akşam için gece soluğu benim yanımda mı alacaktı? Kah serseri gibi ortalığı kırıp dökerek, kah masum bir bebek gibi ağlayarak? Ben onun bu dengesizliğiyle nasıl baş edecektim? Ben zaten kendim normal değildim ki.

Ne yapacağımı bilemiyordum. Bir yanım onu deliler gibi affetmek, kucağına atlamak ve yumuşak dudaklarından sertçe öpüp "Benimsin oğlum sen, nereye gidiyorsun?" demek istiyordu. Diğer bir yanım, onun beni hastanede o depresif halimle öylece bırakıp gittiği, ve o süreçte elimden tutan tek kişinin Aslan olduğunu hatırlatıyordu.

Olayın nedeni, kaynağı sonucu hiç önemli değildi benim için. Ben sadece hislerimle hareket ediyordum. Mantığımı ona evet demekle kaybetmiştim. 

Lavaboda yüzümü iyice yıkadıktan sonra babamın odasına baktım. Gece yorganla kavga ettiği çok belliydi, yastıkları da nakavt etmiş olacak ki ikisini de sıkıştırmıştı koluyla.

Aşağı inip ona kahvaltı hazırlamak istedim. Doğum günü hediyesini garajın en güvenli yerine gizlemiştim. Ufacık çizilirse ölürdüm kahrımdan.

Ve babam, dün neler yaşanmış olursa olsun, bugün buraya gelerek iyi bir kahvaltıyı hak etmişti. Çay suyunu koyup en kısığa aldıktan sonra, pijamalarım ve dağılmış saçımla markete gidip bir şeyler aldım. Aslan'ı aradığımda açmamıştı, uyuyor olabilirdi. Ve ameliyatın sağlıklı bir şekilde gerçekleştiğini umuyordum.

Babamın sevdiği her şeyi hazırladım ve güzelce mermerin üstüne yerleştirip onu uyandırdım. Önce uyanmamakta diretse de, nihayet sözüme gelip kalktı. Belki de sucuk kokusunu alınca uyanmıştı, bilemiyorum. "Canım kızım." Diyerek uyandı adam. Yanağına bir öpücük kondurdum. "Kızın en sevdiklerinden hazırladı."

Her Türk baba gibi, o da sucuklu yumurta, sıcak ekmek ve demli çay seviyordu ve yarınlar yokmuşçasına şeker tuz tüketiyordu. Bende sanki yaşamayı çok seviyormuşum gibi sağlıklı besleniyordum.

Uzun yaşayacaktık da ne olacaktı amına koyayım? Uzun ömürlü olmak isteyen aptaldır. Acıyı uzatmaktan başka bir şey değil. Tanrı uygun süreyi biliyordu, sen dilediğince çabala. İşte insanoğlunun trajikomik yanılgısı; bize emanet hayatlar üzerinde söz sahibi olmaya çalışmak.

Babamla güzelce kahvaltı ettik ki, bunu ne kadar özlediğim hakkında bir fikri olduğunu sanmıyordum. Onsuz geçen günlerde, yalnız başıma burada öylece sigaramı içerken, beni pek de sevmeyen ailemi o kadar özlemiştim ki... Annemin deliliğini, ablamın pisliğini, babamın gülmelerini, benim onlara eşlik etmemi...

Kışın mutfakta, bu masada, yazın bahçede, terasta... Hep birlikte o çay doldurmalarımız, rakıyı tokuşturmalarımız, çoğu zaman yükselen çığlıklar, kırılan camlar, dağılan ev, siren sesleri mahallede inlerdi ve biz yine de bir araya gelmesini bilirdik. Şimdi ne oldu da bir türlü iki yakamız bir araya gelmiyordu? Bize büyü mü yapmışlardı, ne olmuştu?

Gangsterlerin PençesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin