46. Bölüm - Yanlış Rota

6K 356 135
                                    



Siz şimdi zannediyosunuz ki, ben tüm hikayelerimi mutsuz son yaptım bunu mutlu bitiririm :D Heheh, final yine bana malum oldu. Gerçi tam final sayılmaz ama gidişat kötü, şeytani fikirlerim var. -Ne zaman olmadı???- Neyse. GP için yapılan videolarımız profilimde hala mevcut. Bu arada 2017'de ki hikayem için sağlam kapak yapabilen iyi bir arkadaş lazım bana. Sorumluluk sahibi ve iyi kapak yapabilen birini istiyorum yardımcı olursanız sevinirim. Hikayenin genel gidişatı, olabilecekler hakkında yorumlar yapmanızı istiyorum hayal gücünüzü okumak çok zevkli.

Aslan Koç beni karşısında gördüğüne şaşırmadı ama çok sevindiği de söylenemezdi. Alkollü olduğu, kim olduğundan daha çok göze çarpıyordu, kızarık gözleri, beyazlaşmış teni ve bitkin duruşuyla tıpkı beni andırıyordu.

"Ne yapacağımı bilemedim." Dedim mahcup bir tavırla. Mahcuptum da. Çocuğun hayatını sikmiştim, kendim uçurumdan düşerken onu da sürüklemiştim. İşin kötü tarafı ölmemiştik de, komadaydık, can çekişiyorduk. Yaşamla ölüm arasındaki pamuk ipliğine bağlı o ince çizgide birbirimizi kollamaya çalışıyorduk.

"Bende bilmiyorum." Dedi ve geçmem için kenara çekildi. Küçük ve soluk kahve odasına girerken içerisi sigara kokuyordu. Koku öylesine yoğundu ki duvarlara, koltuklara, hatta parkelere bile sinmiş olmalıydı.

"Havalar da baya soğudu, değil mi?" dedi. Ben zaten yazdan beri bir donuyor bir kavruluyordum, gerçek hayatta olup bitenlerin farkında değildim ve sanki yıllardır bu acının içindeymişim gibi yorgundum. "Farkında değilim." Dedim. Bana sigara paketini uzattı.

"Biraz içki alır mısın Avşar Hancızade?" diye sordu. "Daha öğlen vakti." Dedim. "Şoförlük mü yapacaksın?" diye sorusunu değiştirdi bu sefer, hafifçe de gülerek. Kısık gözleri onu olduğundan daha sarhoş gösteriyordu.

"Koray'dan haberin var mı?" diye sordum. Dolu ellerini kaldırarak omuz silkti ve dudaklarını büktü. Uzun süredir sakal tıraşı olmadığını belli eden yüzü, daha çocuksu göründü. İçinde bulunduğumuz bu sefaletten nefret ediyordum.

Bir şişeden şarap içiyor, bir sigaradan duman alıyor ve kafasın geriye doğru atarak inliyordu. "Çok içtim." Dedi. Masada yatık duran ve birkaç damlası önünde birikmiş olan başka bir şişe daha vardı. Elindeki sonlara geliyordu. Üç ezik sigara paketi ve ağzına kadar dolu dört kül tablası...

"Kendini bu kadar yıpratma." Dedim. Ona destek olmak istiyordum ama gözünde itici orospunun tekiydim artık.

"Sen çok iyi görünüyorsun." Dedi. "Çok şıksın, bir partiden mi geliyorsun?" beni sinirlendirmeye yetecek bu cümleye tepki bile vermeden sadece sigaramı içtim. "Aslan, sen ne yaşıyorsan ben beş katını yaşıyorum şu anda." Dedim kısıklaşmış sesimle.

"Saçmalama!" diye bağırdı. "Sen onu sadece dört aydır tanıyorsun be! Ben onunla dokuz sene geçirdim, aynı hücrede yattım, var mı daha ötesi?"

Yutkundum, boğazlarım biraz şişmiş olsa gerek, biraz canım yandı. Şarabını sertçe elinden aldım. "İçinde bulunduğum durumdan haberin var mı?" dedim, sinirlenmiş ama sesimde bir oktavlık bile yükselme yoktu. "Oktay Keskinkılıç'la yattığımdan haberin var mı Aslan!" işte şimdi oldukça yükselmiştim. "Mine'nin beni ayartmaya çalıştığından, beni bitirmeye çalıştıklarından haberin var mı?"

Kaşları çatıldı ve yüzü bu duydukları karşısında en samimi tepkisini verdi. Sigarasını bırakmadan yanıma geldi ve bana sarıldı. Sarhoşluğun o kendine has kokusunu içime çekerek bende ona sarıldım ve ağladım. "Bunları hak etmedin." Dedi. "O herifi öldüreceğim."

Gangsterlerin PençesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin