22. Bölüm - Çığlık

10.1K 565 408
                                    



Bileklerimi çözüp üzerimden kalktıktan sonra bayılıp kalmışım. Kaç saat sonra uyandığımı bilmiyorum. Bu odada ben ve içinde bulunduğum yoğun acı dışında hiçbir şey yok.

Pencere yok, saat yok, telefon yok. Kimse yok.

Eylüle giriş yapmış da olsak, Kıbrıs hala sıcaktı. Ama bu oda öyle değildi. Bu oda sanki başka bir şehre aitti. Sanki tüm kışlar benim bedenimde toplanmıştı, sanki tüm yapraklar benim üzerime dökülmüş, karların hepsi bana yağmıştı.

İnleyerek dizlerimi karnıma çektim. Örtü falan yoktu. Hava ne kadar sıcak da olsa ben hep üzerime pike örterdim. Şimdi hiçbir şey yoktu. Bileklerimin morardığını görünce ağlamaya başladım. Sesim pek çıkmıyordu, enerjim bitmişti ama yine de içimde şiddetli bir ağlama dürtüsü vardı dünden beri bastıramadığım.

Keşke Koray şimdi içerip gidip, "Bebeğim, iki buçuk aydır uyuyorsun." Şakası yapsa ve beni güldürse. Ama güldüremeyecek. Artık asla eskisi gibi olamayacağız. En çok da buna üzülüyorum.

Onu bırakmak istemiyorum ama bir yandan da bitirmek zorundayım yoksa çok yıpranacağım ve bir kez daha delirmek gibi bir niyetim yok. Hayatımı zorla da toparlamıştım ve gangsterin teki içeri dalıp her yeri dağıtamayacaktı.

Ellerimle yüzümü kapattım, kendime ve vücuduma dair hiçbir şey görmek istemiyordum. Kurumuş her kan, morarmış her nokta bana onun kötü olduğunu söyleyecekti. Onun kötü olduğuna inanmak istemiyordum. Onu sevmiştim, daha da ötesi, aşık olmuştum.

Aşık olduğum adamın dünyanın en kötü insanı olduğunu bilmeye ihtiyacım yok, en azından şu anda.

Bu acılara en iyi rakı giderdi. Kalkıp birkaç şişe içmem lazımdı; acı acı, soğuk soğuk. Ölüm gibi.

Şehirler dolusu yalnız olmak, savaşlar dolusu acı çekmek mühim değildi, ben kaldırırdım. Kaldıramadığım şey bana bunu hissettirenin en yakınım olmasıydı. Hep sevdiklerim tarafından acı çektim, bir daha sevmemek için edilen yeminlerin canı cehennemeydi. Haydutun teki çıkıp aşık ediyordu işte, el oğluydu, kandırıyordu.

Benden kaçan ablam, beni arayıp sormayan annem, ilişkilerimi bitiren babam, canımı yakan sevgilim... Bunlar bana yabancı değildi. Hep içimdeydi.

Benimle rekabet etmekten hoşlanan bir ablam vardı. Sevgilimin de ondan farkı yoktu. Bana acı çektirmekten haz alıyordu, içkisi hep aramıza giriyordu.

Bir zamanlar bende komaya girecek kadar içiyordum, ama onu tanıdığım günden beri sadece sarhoş olacak kadar içmiştim, alkolün aramıza girmesine hiç izin vermemiştim. O vermişti! Beni yeterince sevseydi vermezdi belki de.

Belki de ben abartmıştım yine. Her zaman abartırdım. Severken de, sevişirken de, üzülürken de.

Kapı açılınca ağlamamamı durdurdum. Yine o.

Yine bir elinde telefonum, bir elinde kahvaltı tepsisi.

"Getirme." Diye mırıldandım. "Çıkar beni bu odadan. Hiçbir şeyini istemiyorum." Bunları söylemeyi planlamamıştım. Zaten ne yapacağımı da bilemiyordum ama onu görünce ağzımdan dökülüvermişlerdi işte.

"Sana hiçbir şey söylemeyeceğim. Sadece senden rica ediyorum; bunları ye." Sömürdüğü enerjimi geri kazandırmaya çalışıyordu. "Bana telefonunu ver." Dedim. Elindekileri komodine bırakıp hemen cebinden çıkardı. Ne yapacağımı sormak istiyordu ama soramıyordu, farkındaydım.

Gangsterlerin PençesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin