Yağmur giderek bastırıyordu, şimşekler çakıyor ve silecekler son hızda çalışıyordu. Hava birden kararmaya başlamıştı, neler olmuştu böyle gök yüzünde? Kıyamet yaşanır gibiydi yukarılarda. Bir şimşek daha çaktı ve bu benim koltuğa iyice sinmeme sebep oldu. Şimşekten korkuyordum. Bu zayıflıktı ama kestirip de atamıyordunuz işte. Her şimşek çakışında gün yüzüne çıkardı bu korku dalgası.
"Ne o? Korkuyormusun?"
Damlanın sesindeki alay oldukça bariz bir şekilde anlaşılabiliyordu.
"Alakası dahi yok," diyerek sindiğim kolduktan doğruldum.
İşte o an çakan şimşekle tekrar koltuğa gömüldüm. Bu koltukla bir olup yok olmayı diledim. Damla keyiflice bir kahkaha savurdu.
"Oldukça belli oluyor."
Belli oluyormuydu cidden? Halime baktım, gerçekten belli oluyordu.
Yüzümü ekşiterek dışarı bakındım, yağmur oldukça kötü yağıyordu.
"Kampa kadar öylemi duracaksın?"
Damla gerçekten eğleniyordu, en azımndan ses tonu bunu belli ediyordu.
"Sanırım böyle çok iyiyim."
Anlarsınız ya, memnunum işte yerimden ve pozisyonumdan.
"Şuan yüz halin oldukça komik. Bu halini çekip okulun dedikodu bloguna mı atsam?"
Gözlerim irice açıldı.
"Sakın bunu yapayım deme! Hem ben artık o lisenin bir öğrencisi değilim." dedim haklı bir sebep uydurarak.
"Başlığa bak: Okulumuzun eski Öğrencilerinden Miray Başaran'ın korku dolu anları. Bu harika olur," sesi fazla neşeliydi.
"Belki kısa bir video çekmeliyim, daha eğlenceli olur."
Anlamsızca suratına baktım, bu boktan devam eden günde moralimi bozmasına izin vermeyecektim.
"Bence konuşmayı kesip önüne bakmalısın, kaza yapmak istemezsin değilmi? Sonra o inanılmaz derecede yakışıklı üç erkeği nasıl görürsün bir daha?"
Gözleri dehşetle açıldı. Sanırım buna inanmıştı, gözlerini bir saniye dahi yoldan ayırmıyordu. Bu hali her zaman gülümsememe neden oluyordu. Damla oldukça saf bir kızdı. Ah keşke bende onun gibi olsam. Hayatı umursamayan biri...
Ne yazıkki babadan zengin değildim ve ayaklarım üzerinde durmam gerekiyordu. Bunun için üniversite biletini kazanmam gerekirdi ki, bu çok uzağımda değildi. Bu son şansım olacaktı, bundan sonra tekrar sınava girebileceğimi zannetmiyordum. Herhalde eve kapanır aylarca depresyon hayatı geçirirdim, sonra münasip bir kısmete varır çoluk çocuk sahibi olurdum. Ne hayal ama. Böyle düşünmem midemin bulanmasına neden olmuştu. Eğer Damla bana deli gözüyle bakacak olmasa öğürüyormuş gibi yapardım.
Bu sefer yokuş yukarı tırmanmaya başladık, malum artık bursa dağlarına tırmanıyorduk. Belki bu hava da Ulu dağa çıkmamız gerekiyordu. En azından bir yerden sonra yağmur yerine kar yağacaktı. Ağaçlar ilerledikçe daha sıklaşmaya başlıyordu. Çam ağaçları her yanı sarmış gibiydi. Palamut ve kestane ağaçları harika bir uyum içerisindeydi.
"Banamı öyle geliyor, yoksa şuan yağmurun daha şiddetli yağdığına yemin edebilirim. Silecekler yağmuru hızına yetişemiyor."
Korkuyla Damlaya baktım. Yüzündeki endişe belli oluyordu.
"Arabayı yavaşlatmalısın. Hızlı gidersen önünü görmekte güçlük çekersin. Nede olsa acelemiz yok ya."
Damla gözünü toprak yoldan ayırmadan arabayı yavaşlattı. Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki yolu görüp görmediği konusunda şüpheliydim.
Toprak yol şimdi vıcık vıcık çamura dönüşmüştü, böyle yolları neden yapmazlardı, anlamıyordum.Yağmur durmadan hâlâ yağıyordu, neyse ki biz içeride, sıcakta ve kuruyduk.
"Söylesene nasıl buldun o inanılmaz derecede yakışıklı üç çocuğu?"
Sesim biraz alayvari çıkmıştı.
"İnternette."
Bu kadar rahat söylemesine şaşırmıştım.
"NE?!"
diye haykırdım.
"Nasıl oldu bu?"
"Canım çok sıkılıyordu ve bir şeyler tapmayı planladım. İnternete ilan verdim, Kamp için arkadaş aradığımı. Üçü arkadaşmış ve kabul ettiler. Onları görünce hemen kabul ettim."
Yolu izlerken bunları anlatıyordu. Bu biraz saçma değilmiydi?
"Bunu yaptığına inanamıyorum! Onlara nasıl güvenirsin?"
Damlanın bu umursamazlığı beni çıldırtıyordu.
"Güveniyorum ve çok yakışıklılar."
"Onlara sadece yakışıklı oldukları içinmi güvendin?"
Biraz durup düşündü.
"Sanırım biraz öyle oldu. Sonuçta bizi yiyecek değiller ya."
"Bizi yemezler ama birçok şey yapabilirler. Daha birkaç ay önce ormanda ölü bulunan Mert Aydın'ın haberini duymadınmı?"
Anlamsızca yüzüme baktı.
"Onların bizi öldüreceğinimi düşünüyorsun?
"Neden düşünmeyeyim?"
Kısa bir sessizlik oldu.
"Bu kadar paranoyak olmayı bırakmalısın. Hiçbir şey olmayacak tamammı?"
Bu konuda pek emin olamazdım. Umarım sadece paranoya davranıyordum.
"Şu Nehir kiminle gidiyor?"
"O arabasıyla gidecekti, sanırım şimdiye varmıştır."
Biraz durup bekledi ve bir küfür savurdu. Ne olduğunu anlamak için Damlaya baktım.
"Nehir şimdi en iyi çocuğu kapmıştır."
Tanrım gerçekten kafayı yiyecektim. Ben burada onlara güvenip güvenmeyeceğimiz konusunda tartışırken o en yakışıklıları kapma derdindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLLER
Mystery / ThrillerGizem/Gerilim #3 Bir masal anlatıldı. Acı dolu, hüzün kokan bir havayla. Acı çeken güzel bir kızın gölgeli hayatıydı baştan sona olanlar... Bu masalda mutluluk yoktu. Bir vardı lâkin sonrası yoktu. Olmayacaktı. Kız bir hiç olarak kalacaktı. Sonra...