ALTI

4K 745 18
                                    

Küllerle örülü dünyanın koyu bir yerindeydim. Bilinmez ve uzaklarda, koyu bir ormanda. Ağaçlar korkutucu değildi, masum ve oldukça sıradan. Dolunay yoktu, bir yıldız dahi aydınlatmıyordu bu geceyi. Oysa geceye yıldızlar ve ay her zaman eşlik etmezmiydi?
Bu zifiriydi, tarifi imkansız bir karanlık. Galiba gözlerim bağlanmıştı.
Ama ağaçlar vardı, onları görebiliyordum, sadece ay ve yıldızlar kayıptı bu düşte.
Korkuyla etrafıma bakındım, ellerim ve ayaklarım bağlanmıştı. Koca bir ağacın pürüzlü gövdesine bağlanmıştım. Huzursuzca kıpırdandım, elime geçen tek şey sızlayan kemiklerimdi. Bayağı bir dayak yemiş gibiydim. Rüya halinde dahi olsa bu acıyı gayet iyi hissedebiliyordum. Korkuyordum ve endişeleneyordum. Beni buraya kim getirmiş olabilirdi ki? Göğsüm hızla inip kalkmaya başladı, nefes alış veriş seslerimi duyabiliyordum.
Ağzım bağlı değildi ve avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum lakin bunu yapamıyordum. Boğazıma oturan bir yumru buna engel oluyor gibiydi.
Bir hışırtı sesi doluştu kulaklarıma, beni buraya getiren gelmişti sonunda. Adımları yavaş ve dikkatliydi. Döndü ve bağlandığım ağacın ardına geçti. Gözlerimi bağladığı ipi çözdü ve yere attı. Artık her şey daha netti.
'Sana şimdi hayatının en büyük acısını yaşatacağım.!'
Sesi bir katilin serin kanlılığıyla çıkıyordu. Gizemli ve alay dolu...
Etrafıma korkuyla baktım, kahrolası neredeydi?
'Bekle, birazdan yanında olurum,' dedi ve susutu. Bekledim ve yine bekledim. Sinir bozucu bir sessizlik karşıladı sadece beni. O, nereye gitmişti?
'İşte buradayım,' diyerek ağacın ardından çıktı. Yüzüne dikkatlice baktım, oldukça tanıdık biriydi. Yüzü alayla gerilmişti ve hissizdi.
'Kimsin ve benden ne istiyorsun?!' diye bağırdım. Sesim hiç ummadığım kadar güçlü çıkmıştı.
Bir kahkaha attı, bu kahkahada keyiften ziyade alay daha baskındı.
'Senin canını istiyorum!"
Korkuyla yüzüne baktım.
'Ben sana ne yaptım?'
Bir şey yaptığımı sanmıyordum.
'Salak! Bir şey yapman gerekmiyor. Bu zevk için,' dedi beni dehşete sokan sözcükleri sarfederken. Tanrım ne yapmalıydım? Bir psikopatla bu ormanda yalnız başımaydım.
Kabzasından çıkan bir hançerin metalik sesi yükseldi. Korkuyla gerildim. Bunun niyeti beni vahşice doğramaktı.
Hançerin keskin parıltısı ay ışığıyla netlik kazandı. Hançer kalbime doğru bir yol çizerken çığırtkan bir şekilde haykırdım. Etrafım karardı ve dünyam boşluğa dönüştü.
Yattığım yerden hızla kalktım, yine o lanet olası terden sırıl sıklam olmuştum. Yüzüme düşen saçlarımı geriye doğru ittim.
O da neydi öyle? Peşimdeki katiller beni bırakmıyordu. Ölüm bu kadarmı beni istiyordu? Hayır, ne olursa olsun yaşayacaktım. Bunu için her şeyi yapardım, her şeyi.

Çığlığımı duymuş olmalı ki Damla çadırıma daldı. Gözlerindeki endişe okuna biliyordu.
"Sana bir şey oldu diye aklım çıktı."
Rahat bir nefes aldı.
"Ne oldu? Beni korkuttun," dedi merak ve endişe karışımı bir ses tonuyla.
"Kâbus," diyebildim. Sesim normalden daha çok çatallaşmıştı.
"Bilseydim o kadar korkacağını, anlatmazdım o korku hikàyesini," diyerek sırıtıyordu Yetkin. Onun bu haline sinir oldum.
"Hikáyeden korkmadım." Kızgınlıkla tıslamıştım.
Galiba her kesi uyandırmıştım. Her kes çadırımın yanında toplanmıştı.
"Kusura bakmayın, sizleri de uyandırdım," dedim mahçup bir ses tonuyla.
"Bundan sonra biraz daha dikkat et, uyuyamıyoruz."
Nehirin bundan şikayet etmesi olağan bir durum değildi. Ona ölümcül bir bakış attım. Bu sanki elimdeymiş gibi.
O gözlerle buluştuğunda gözlerim düyam yine karardı. Bu gözlerin tam olarak ne hissettiğini anlayamıyordum. Bana öylesine bakıyor gibiydi. Rüyamda gördüğüm hançer kalbime şimdi batıyordu, bu acı tarifi imkansız gibiydi. Bir yandan bedenime zevk veriyordu.
Herkes yavaş yavaş çadırına çekildi, en son o kaldı. Birkaç saniye daha bana baktıktan sonra çekip gitti. Ben yine kabuslarım ve karanlık ile baş başaydım.

KÜLLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin