İKİ

6.2K 778 20
                                    

"Gidebilirsin."
Annem tam olarak böyle demişti. Gidebilirsin.
Bu kadar basit miydi? En azından biraz diretmesini umuyordum lakin söyler söylemez başından savar gibi Gidebilirsin demişti.
Sustum, hiçbir şey demeden odama çıktım. Bu haberi Damlaya söylesem sevinçten uçacaktı. Birde benim halime baksın, perişandım. Bu ailede bir hayalet gibi görünmekten bıkmıştım artık, ben onların kızlarıydım. Mehmet'e verdikleri değerin birazını bana gösterseydiler ne kadar sevinirdim oysa. Neden, neden böyle olmuştu?
KAHROLSUN, NEDEN!?
diye haykırdım. Sinir krizine girsem ve ortalığı dağıtsam dahi annem odama çıkıp da ne olduğunu sormazdı. Görünmez olmaktan bıkmıştım. Sürekli kabuğuma çekilmekten, her gece yatağıma girdiğimde gizlice göz yaşı dökmekten bıkmıştım. Anne ve baba şefkatinden mahrum bir kız olarak büyümüştüm ve hâlâ büyüyordum. Bu bir yere kadardı, babamın ilgisizliği, annemin umursamazlığı karşısında bir gün patlayacaktım.
Üniversite sınavı benim kurtuluş biletim di oysa, ne oldu? Kahrolası sınavda heyecanlandım. Salak kafam, heyecanlanma senin neyine? Haykırıp her yeri dağıtma isteği doluştu içime. Yeter, gerçekten yeterdi. Aşağılanmak ve görmezden gelinmek ne kadar incitiyordu. Göz yaşlarım sel olup akarken kimse ama kimse olmadı yanımda, karanlıklarda.
Kendi hayalimde kurduğum dehlizle de her gece ağladım. Ama yılmadım, bir gün. Kesinlikle bir gün her şeyi bırakıp gidecektim. Ama nereye ve nasıl? Koca Bursa da yapayalnızdım. Yıllarca Türkiye'nin bir şehrinden başka bir şehrine taşınmıştık, alıştığım her şehirden koparılarak ayrılıyordum, ağlıyordum ve özlüyordum ama umursayan yoktu. Babam bir avukattı ve yüzlerce insanla ilgilenip sorunlarını çözmüştü. Ama beni hiçbir zaman anlamaya çalışmamıştı. Keşke diyorum, keşke müşterileriyle ilgilendiği kadar bizimle de ilgilenseydi. Bu neden böyle oldu, bilmiyordum. Kahrolsun anlayamıyordum. İçimde tüm evi yakma isteği uyandı, tüm sokağı ve tüm Bursayı. O alevler dahi dindiremezdi içimdeki ateşi. Gözlerim doldu, yavaş yavaş akıp yere düştü, ben ve acılarım bu damlacıklarla yere düşüyordu, ben her geçen gün yok oluyordum.

Karanlık beni anlayan yegane şeydi bu dünyada, karanlık içine saklanıp gizlendiğim sığınağım dı. Huzurluydum karanlıkta, sevdiğim adamın sıcak kolları arasında güven veren bir his gibiydi. Avunduğum ve sakinleştiğim sessiz ve sakin bir arkadaşımdı...
Düşünceler arasında boğulmadan önce Damlayı arayıp müjdeli haberini vermeliydim. Artık eskimeye yüz tutmuş telefonumu elime aldım, şimdiden yüzlerce cevapsız arama gelmişti. Damla şimdi meraktan ölüyordu.
Numarasına basıp aradım, ikinci çalışında açtı. Alo deyişinde heyecan ve gerilim yüklüydü.
"Ne oldu? İzin verdiler mi?" diye sordu merakla.
Sustum, sessizliğim biraz uzun sürdü.
"Yoksa izin vermediler mi?"
Sesinde hayal kırıklığı oldukça belli oluyordu. Hatta buradan dudak büzdüğünü görebiliyordum.
"İzin verdiler, geliyorum."
Bunu çatallaşan bir sesle söylemiştim. Neden bu kadar üzgündüm ki? O kampa kesinlikle gidecektim.
"Bu harika. Biran izin vermediler sandım. Ne kadar rahatladım anlatamam. Sana söz veriyorum çok harika olacak."
Ah ne kadar da rahattın. Her yaz ailemden kaçmak adına Damla ile tatile çıkmıştım, şimdi ise kampa gidiyorduk ve ben ailemden uzaklaşma adına bunu kabul etmiştim.
"Umarım öyle olur," dedim fısıltıyla.
Damlayla vedalaşıp telefonu kapattım. Şimdi oda da ben ve iflah olmaz Kül rengi hayallerimle yalnız başımaydım. Kül her zaman iyiydi; çünkü içinde hem beyazı, hem de siyahı barındırırdı.
Geceye dalıyordum. Karanlık zihnimi bir uyuşturucu gibi ele geçiriyordu. Elimi uzatıp ışığı yakabilirdim ve bu karanlığı anında def edebilirdim ama yapmadım. Koca evde yalnızdım zaten, yalnızlığımı görmek istemiyordum.
İçimde bir yerde acıyan bir parçam vardı. Kestiremediğim ve beni acıdan kıvrandıran bir parçam...
Bu kalbimin sesiydi, bana yeter diyordu. Artık o da pes etmişti.
Kafamı yastığımdan kaldırdım. Artık hüzünlenmek yoktu. Madem onlar beni görmezden geliyordu, bende görmezden gelecektim onları. Hayatıma bakacaktım, üzülüp ağlamanın manası yoktu.
Açtım ama yemek yemeyecektim. Hoş, günlerce yemek yemesem aç olup olmadığımı soracak kimsem de yoktu. Sanırım annemin pek umurunda değildim, bu yeni bir şey değildi.
Başımı yastığıma gömdüm, göz yaşlarım tekrar akmadan uyusaydım iyi olacaktı. Biliyordum ki kabuslar beni rahat bırakmayacaktı ama buna alışmıştım artık. Her geceki Tacizleri beni rahatsız etmiyordu artık. Gözlerim karanlığa kapandı. Huzurlu ve bir o kadarda rahatsız edici bir karanlığa daldım korkusuzca. Boş karanlık, sonsuz dehlizler ve boğulma hissi korkutmuyordu beni artık. Zamanla, uzun bir zaman sonucu alışmıştım bu duruma. Ama son zamanda gördüğüm kabusların bu kadar gerçekçi olması yeni bir durumdu. Bazen kabusun içindeyken korkutucu bir rüya gördüğümü biliyordum. Sanırım bu zihnimin yeni bir oyunuydu. Gerçekçilik her zaman korkuturdu ve ben korkuyordum. Şimdi önümde boş ve bitmez bir karanlık vardı, koca bir dünya gibiydi, zihnimin hayal ürünleri bu boşlukta gerçeğe bürünüyordu. Onlar burada var oluyordu.

KÜLLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin