Her an en hassas anımı yakalamaya çalışan zihnimin yeni bir oyunu içerisindeydim. Bıkmıştım ama bunlardan kurtulamıyordum. Her gece ayrı ve farklı bir kâbus'a uyuyordum. Her ne kadar da kâbuslar dan korkmama rağmen onlara alışan benliğim bunu pek sorun etmiyordu. Artık ailem de alışmıştı her gece çığlık çığlığa uyanmama. Hatta bu durum her gece tekrarladığı için sorun dahi oluşturmaya başlamışlardı. Lanet olsun bu benim elimde değil diyerek haykırıyordum ama ısrarla anlamak istemiyorlardı. Belki zihnim onlara inat olsun diye her gece bana kâbuslar gösteriyordu, onlardan bu şekilde intikam alıyordu. Bu meçhuldü ama bir gerçek vardı ki o da şuan bir kâbusun içinde olmamdı.
Belirsiz bir zaman diliminde, belirsiz bir yerdeydim. Etrafımda bodur çalılıklar ve koca bir vahşi doğa yer alıyordu. Her türlü pislik ve kötülüğün kol gezdiği bu alanda neden olabilirdim ki? Neden bu alanda ve delice titriyordum? Küller yoktu, volkan ve lavlar da yoktu. Etraf karanlık değildi, her şeyi oldukça net bir şekilde görebiliyordum.Açıkçası harap haldeydim. Saçlarım kabarmış ve kirden kaskatı kesilmişti. Yüzüm kir içerisindeydi. Uzun zamandır yıkanmıyordum ve bu durumdan hiç de rahatsızmışım gibi görünmüyordum. Ürkekçe yürümeye başladım, bir tehlike var mı diye etrafıma bakınıp duruyordum. Bedenimden çok ruhum hasar almış gibiydi.
Ayaklarım çıplak bir şekilde dikenler üzerinde yürüyordum ama ne gariptir ki acı yoktu, korkusuzca ilerliyordum.Bir patikaya saptığımda hızla ilerlemeye başladım, burası o dikenli yoldan daha iyiydi. İçime koşma isteği doluştu lakin koşacak cesareti kendimde bulamıyordum. İlginçtir ama kendimin bir rüyanın orta yerinde olduğunu kavrayabiliyordum. Bu bir rüya ve lütfen sakin olmaya çalış, diyerek kendimi teselli ettim. Sanırım bunu yapabilirdim.
Hızlı bir şekilde yürüyordum ama bir eksikliğin olduğu aklımdan çıkmıyordu. Sanki bir şey elimden zorla alınmış da onun eksikliğini yaşıyordum.
Patika yolu biraz sonra çatallaşıp iki kola ayrıldı. Ben hangisinden gidecektim? İki yolun kesiştiği yerde durdum ve ilk önce sağımdaki yola baktım. Geldiğim yöndeki gibi boş bir arazi ve bodur zakkum çalılıkları yer alıyordu patikanın hemen kenarında.
Belki o yol dan gitmeliydim, kuşburnu çalılıklarına takılmadan, yolda biten deve dikenlerine basmadan dikkatlice yürüyebilirdim. Zihnim bir şekilde o yöne doğru gitmemi tavsiye edip duruyordu.
Sol tarafımda kalan yola baktım; pek bir şey görünmüyordu aslında. Sisli ve ürkütücü bir ormana uzanıyordu ve orada ne tür tehlikeler olurdu bilinmezdi.
Bir hayal ürünü kâbusun içindeysem Kurt adamlar, hortlaklar ve zombiler'in beni beklediği kesindi. Lakin bir şekilde orası bana daha güvenli geliyordu. Durup pek fazla oyalanmadım ve sola sapıp hızla yürümeye başladım. Patika boyu ilerledikçe sisler artıyor, ayaklarımı görmekte zorlanıyordum. Neden bu yola sapmıştım ki? Her zaman zor ve tehlikeli olan şeyleri seçen biri olmamıştım ve galiba bu sefer bu riski almaya göz yummuştum. Bu bir rüyada olmamdan kaynaklanabilirdi, normalde olsa asla ama asla bu tür bir yola sapmazdım.
Ormanın girişinde durup uğursuz görüntüsüne baktım. Artık emindim ki bu ormanda iyi şeyler dönmüyordu. Derin bir nefes alarak ormana girdim.
Etrafta yamuk yumuk ağaçlar, ağaçların yanında bitmiş etçil bitkiler yer alıyordu.
Hayal dünyam bu sefer oldukça cömert davranarak bana süpriz yapıyordu.
Sakın korkma, bu bir rüya.
Bu gerçeği kavramak güzeldi.
Burada başına gelecek her olay gerçek dünyada olması imkansız.
Sanırım bu daha iyi gelmişti. Kesilip biçilebilirdim ama gerçekleşmeyeceğini bilmek rahatlatıyordu açıkçası.
Uzaklardan bir kurt'un ulumasını veya bir baykuşun uğursuzca ötmesini bekledim ama olmadı. Orman ürkütücü derecede korkunçtu. Sanırım sadece düşünmem yetmiyordu, bu olay benden bağımsız, çok önce kurgulanmış olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLLER
Детектив / ТриллерGizem/Gerilim #3 Bir masal anlatıldı. Acı dolu, hüzün kokan bir havayla. Acı çeken güzel bir kızın gölgeli hayatıydı baştan sona olanlar... Bu masalda mutluluk yoktu. Bir vardı lâkin sonrası yoktu. Olmayacaktı. Kız bir hiç olarak kalacaktı. Sonra...