Hiçliğe açılan koca bir kapının girişindeydim. Bir ayağım koca mermer eşikte, diğeri çorak topraktaydı. Elim kola uzanıp uzanmama konusunda temkinliydi. Bir hiç olmayı kim isterdi ki?
Her kes önemsenmeyi, en azından biri tarafından sevilmeyi isterdi. Hiç olmazsa bu hayatta bir defa aşık olmayı beklerdi. İçimde kanayan bir yaraydı Aşk, hülyalı kapıları aralatan ama bir o kadar da acı veren bir deneyimdi.
İçimdeki boşluğu onun varlığıyla doldurnayı planlamışım oysa, ama hayat hiçbir zaman sizin planlarınız doğrultusunda hareketbetmezdi. Her zaman bir süprizi ve dik bir yokuşu vardı.1980li yıllardan kalma o wolswogen de daha dün oturuyormuşuz gibiydi. Deha yanımda, sürücü koltuğunda oturuyordu. İkimizin de yüzü asıktı, Deha bir kez daha istediğini alamamışı benden, belki onun kırgınlığını yaşıyordu.
"Ben hiç bu kadar beklemedim," dedi sessizce.
"Üç aydır çıkıyoruz ve ben üç aydır şey yapmadım. Senin için bekledim, hazır olmanı bekledim ama sen hiç hazır olmadın."
Sadece susup yüzüne bakmıştım. Aslında ona söyleyecek çok iyi sözlerim vardı ama bunları dillendirmekten beni alı koyan bir şey vardı. O zamanlar ona dut gibi aşıktım. Aşk insanın gözünü kör eder derlerdi de inanmazdım, o günler tam olarak öyle olmuştum ben. Gözlerim aşktan görmez hale gelmişti.
Eğer normal Miray olsaydı karşısında belki ona pratik bir çözüm dahi önerebilirdim. Kendisini elle tatmin edebilirdi mesela. Ah tabi, o tipik ergenlik dürtüsü yerine kızları kullanmayı seçmişti değil mi? Ne yazık ki bu sefer sert kayaya toslamıştı, ben onun o bildiği fahişe tipli kızlardan değildim.Her ne kadar da Nehirin ölüsüne saygısızlık olsa da o, okulun en fahişe takılan kızıyla birlikte olmuştu. Bunu Nehire yapmamam lazımdı aslında, o piç kurusu da iyi bir sıfat hakediyordu oysa. Pezevenk iyi uyardı ona ama belki daha ağır şeyler daha iyi hissettirebilirdi. Mesela onun Nehirle yattığını öğrendikten sonra Dehanın eşcinsel olduğunu eBrittle da yayabilirdim. Sonuçta bu bana iyi hissettirebilirdi. Aslında Damla birçok intikam yolu sıralamıştı ama ben hep reddetmişim, belki o zamanki kişiliğim nasıl desem biraz iyimserdi. Hayata o zamanlar hep pollyanna gibi bakmıştım, sanırım bu pollyanacılıktan bıkmıştım. Aslında eBrittle da onun eşcinsel olduğunu yayma fikri makul gelmişti ama işin üstünden epey zaman geçmişti. Belki başka bir sefer, içimde intikam dürtüleri kabardığında bunu yapabilirdim. Şimdilik girişimi tozlu raflardan birine kaldırmak daha iyi olurdu.
Sonuçta hayatıma Dehasız devam edebiliyordum. Her ne kadar da depresyonun kıyısından dönsem de yaşayabiliyordum sonuçta. Aslına bakılırsa benim hayatım baştan ayağa depresifliklerle doluydu, anormal bir annen, işkolik bir baban ve seni her defasında çıldırtmaya yeminli bir abin varsa depresyona girmemek elde değildir. Artık okuduğun polisiye, seri katil ve cinayet romanları dahi fayda vermezdi sana. Bir tık daha ileri gitmek istersin, elindeki tek şey filmler kalır. Bol kanlı ve vahşet içeren bir film izlemelisin. Seni anlatacak ancak onlardır. Tıpkı Damlanın beni zorla Korku Kapanı filmine götürmesi gibi. O filmi gerçekten izlemek istememiştim ama onun zoruyla gelmiştim bir kere. Filmden sonra haftalarca kendime gelememiştim açıkçası. İçimde yoğun bir kusma isteği ve çığlık atma dürtüsü oluşuyordu. Neredeyse günlerce kâbuslarımda beni yemeye çalışan o pis suratlı deforme yaratıkları görmüştüm. İğrenç bir duyguydu.
Bu iç organlarımın serbest düşüşe geçmesi gibi boş bir histi.
O hissi atlatabilmek için birçok gecemi uykusuz geçirmek zorunda kalmıştım.Güneş ufuk noktasından giderek yükselmişti. Bu günkü gri bulutlar daha bir savruktu. Bir açılıp bir kapanıyordu. Sanırım bu havaya pek güven duymayacaktık.
Kaplumbağa hızında ormanda yavaşça ilerliyorduk. Biraz sonra yanımızdan bir kaplumbağa geçip gitse hiç şaşırmazdım. Sanırım bunu içten bir normallikle karşılayabilirdim.
"Biraz dinlenmezsek bacağımın koptuğuna inanacağım," diyerek mızmızlandı Egemen.
Çağlayan etrafa göz gezdirdi, o koyu gözler dinlenecek bir yer arıyordu.
"Şu taraf," diyerek boşta kalan eliyle sağ tarafı gösterdi. Koca bir kestane ağacının altına geçip oturduk. Nemli yaprak katmanları tüm soğukluğuyla pantolonuma işliyordu. Doğru düzgün oturacak bir yer bulunmadığından en kuru yer olduğuna kanaat getirdiğim yere umursamazca oturdum. Şuan yer seçecek durumda değildim, ayaklarım beni bitirmişti. En az Egemen kadar yorgun hissediyordum.
Yavaş adımlarla katedilen uzun bir yol sonucu böyle oluyordu. Sırtım yerinden çıkacakmış gibiydi. Ayaklarım ağır bedenimi taşımaktan isyan ediyordu artık.
Ayaklarımı öne doğru uzattım, işte bu rahatlamamı sağlamıştı. Dinlenmek harika bir histi, sanırım bunum kıymetini daha iyi anlayacaktım.
"Bana oradan bir su ver," dedi Egemen, Çağlayana.
Çağlayan çantayı açip içinden bir şişe su çıkarıp Egemene uzattı. Acaba bende istesem bana verirmiydi?
Şimdilik pek susamamıştım ama bu ileride susamayacağım anlamına gelmezdi. Sanırım su biraz bekleyebilirdi.
"Suyu idareli kullanmalıyız, pek fazla su kaynağımız yok," dedi Çağlayan.
"Sikeyim," dedi Egemen ellerini kaldırarak. "Ormandayız. Temiz su kaynağı bulabiliriz."
"Bulabiliriz ama temiz su için yolu uzatmaya değmez değilmi?"
Egemen Çağlayana dik dik baktı.
"Lanet olsun, bu işe bu duruma girmek için çıkmadım," dedi Egemen bacağını göstererek.
"Ona karşı oldukça merhametli davrandım ama sabrım tükenmek üzere. Onu her gördükçe çıldırıyorum."
Bana dönüp pis pis bakmaya başlamıştı.
Ah bunun için zerre pişmanlık duymuyordum. Hatta bunu yaptığıma şükrediyordum. Pislik, o bu öldürme deliliğini yaptığı bir iş olarak görüyordu. Acaba öldürdükleri her insan başına para mı alıyorlardı? Belki onlara bu işi birileri zorla yaptırıyordu, gizli ve oldukça tehlikeli bir şebeke.
"Tuvaletimi yapmam gerekiyor," dedim bir anda. Beni fazla sıkmaya başlayan mesanemi biraz daha tutacağımı sanmıyordum.
Çağlayan kafasını yerden kaldırıp yüzüme baktı. Tanrım, bir cevap vermeyecekmiydi? Burada çok ilginç bir olaydan bahsetmemiştim. Hepimizin yaptığı sıradan bir şeyi arzetmiştim sadece. Masum ve acil bir istekti bence.
"Yapabilirsin," dedi Egemen kaba bir şekilde.
"Buradamı? Ah bunu asla yapmam," dedim kararlıca.
Bunu asla ama asla onların yanında yapmayacaktım. İki katilin önünde pantolonumu sıyırıp işeyemezdim.
"Kaçmayacağını nereden bilelim? Sonuçta yapmadığın şey değil," dedi Egemen.
"Kaçmayacağım," diyerek tısladım. Gerçekten sıkışmıştım.
"Tamam, ben onu ara ara gözlerim," diyerek araya girdi Çağlayan. Rahat bir nefes almıştım ama ara ara beni dikizlemeye çalışması iyi bir şey değildi. Kalbimin pompaladığı kanların yüzüme hücum ettiğini hissettim.
"Kaçmaya çalışırsa silahını çekip vur, yola onsuz da devam edebiliriz."
Egemenin tehditkâr sözlerine aldırmayıp ağaçlar arasına daldım. Yeterince güvenli adettiğim bir yerde durup pantolonumu çözdüm. Sanırım buraya rahatça işeyebilirdim.
Çömelip Egemen ve Çağlayanı dikizlemeye başladım. Sanırım bu mesafeden beni iyi görmüyorlardı.
"Buradan derhal kaçmalısın"
Ah tabi beni taciz edip duran sol omuzumdaki şeytanı şimdilik dinlemeyecektim. Kaçmaya yeltenirsem bu sefer acımadan tek kurşunla kafamdan vururlardı.
Pantolonumu çekip yavaşça yürümeye başladım. Çağlayan ve Egemen koyu bir sohbette gibiydiler.
"Lanet olsun, işin bu reddeye geleceğini bilmiyordum," diyordu Çağlayan isyankâr bir ses tonuyla.
"Siz benim hayatımı mahvettiniz."
"Kes şunu, bu işe hep beraber çıktık ve seni zorladığımızı hatırlamıyorum. İsteyerek gelmemişmiydim?" diyerek köpürdü Egemen oturduğu yerden.
"Ah bunu bilseydim..."
Çağlayanın sesi birden kesildi. Sanırım geldiğimi duymuş olmalıydı. Kafamı ağacın ardından çıkarıp kendisine gülümsedim. Kaşlarını çatıp bakışlarını yere indirdi.
"Artık gitmemiz gerekiyor, toparlanın," dedi.
Duyduklarım doğrumuydu? Çağlayan pişman olmuştu sanırım, tipik katil modellerinden biri daha. Katil işlediği cinayetlere dayanamaz ve intihar eder. Ve kaçınılmaz son. Gideceği cehenneme yalnız gitmek istemez ve iş ortağını da yanında götürür. Kim bilir belki Çağlayan da bu hisse kapılıp kendisini ve Egemeni vururdu. Böylece ben kurtulmuş olurdum. Veya tüm bunlar gerçekleşmez, ben cinayete kurban gidenler listesinde yerimi alırdım. Belki cinayeti işleyen katillerim bir meçhul olarak kalırdı. Mezar taşıma da 'daha çok gençti, katilleri bulunamadı,' diye yazarlardı. Oldukça dramatik bir hayat hikâyesi, kötü sonla sonuçlanmış bir hikâye...
Belki mezar taşıma 'bekar gitti, bakireydi' diye bir not daha ekleyebilirlerdi. Belki bu her okuyanda bir çağrışım uyandırabilirlerdi veya sadece mezar taşıma acıyarak bakacaklardı.
Her ne kadar acı olsa da Nehirin mezar taşına bakire ibaresi eklenmeyecekti. Neredeyse herkes onun birileriyle, hatta birçok insanla yattığını biliyordu. Bir ara eBrittle da dahi dedikodusu yapılmıştı.
Huzurla yat Nehir, bakire gitmedin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLLER
Mystery / ThrillerGizem/Gerilim #3 Bir masal anlatıldı. Acı dolu, hüzün kokan bir havayla. Acı çeken güzel bir kızın gölgeli hayatıydı baştan sona olanlar... Bu masalda mutluluk yoktu. Bir vardı lâkin sonrası yoktu. Olmayacaktı. Kız bir hiç olarak kalacaktı. Sonra...