OTUZ

54 6 4
                                    

         Son, yeni bir başlangıçtır.

Her şeyin bittiğini düşündüğünüz bir anda, son yeni umutlar doğurur. Karanlıkta kalan umutlarınız yeşerir ve size yeni bir hayat sunar.

Böyle bir hayatı asla seçmedim. Hüzünlü olmayı, karanlıkta saklanan bir kız olmayı. Karanlık hem ışığım, hem de benden bir parça. Ne ben ondan ayrı kalabilirim, ne de o benden.
Sonlar her zaman acıdır. En azından bir taraf için bu geçerlidir. Bazen bir son mutlululuk getirir ama o sondan incinenler de vardır.
Hayat hiç bir zaman bana adil davranmadı. Her zaman hüzünlü kız oldum. Sonlar ile acı çeken, huzursuz ve sorunlu...
Ailemden kimi zaman nefret ettim ama hiç bir zaman onlardan vaz geçmedim. Her zaman onlar için bir ümit besledim kalbimde.

Mutluluğa olan inancım asla bitmedi lâkin bazen  uzun bekleyişler hayal kırıklığı yaşatabiliyordu. Varlığım ve yokluğum birdi. Ne çok sevilen kızdım, ne de nefret edilen... Ada dan başka arkadaşım olmadı, hep yalnız kaldım, buna mahkum edildim.
Çok güzel bir kız değildim. Karanlığa gömüş ve yalnızdım sadece. Kimse benim için direnmezdi sonsuza dek. Belkide hastalıklı ruh halim mutluluğuma engeldi.

Neden hayatıma giren her kes bana acı yaşatıyordu ve bunun için uğraşıyordu? Ben karanlık köşemde ağlarken yine de bana acı çektirmekten uzak durmuyorlardı. Yaşadıklarım kolay şeyler değildi.
Cinayetler ve birçok vahşete şahit olmuştum. Aslında hayatın nedenli acımasız olduğunu öğrenmiş oldum. Menfaatler ve zevk uğruna insanların neler yapabileceklerine tanık olmuştum.

Haykırmak, tüm bunlara bir son vermek ve Bir bir gerçekleşen kâbuslarımdan kurtulmak istiyordum. Ama yapamıyordum. Ellerim ve kollarım bağlı bir şekilde tüm bunları nasıl yapabilirdim ki? Hayatın acizliklerine karşı koyamıyordum işte. Zihnimin uzak köşelerine sığınan benden bir parçalarım yanıt vermiyordu. İşte. Her zaman yükseklerde bağdaş kurup bekleyen mağrur Miraya ne olmuştu? Kaçmış, bir korkak gibi tırsıyordu. Sonum bu muydu? Şimdiye kadar kaçan Miray bunu mu hakediyordu? Nu kadar çabuk mu pes etmiştim? Asla! Her şeyin böyle sonuçlanmasına izin vermeyecektim. Karanlık gök yüzünde uçuşan küllerin süzülmesine engel olmayacak, onları salacaktım. Güçlü bir ses haykırdı içimden. İşte bu güçlü yanımdı. Öylesine öfkeli ve güçlüydü ki gülümsemeden edemedim. Halim harap haldeydi ama gülümsüyordum. İçimden yükselen bu sada beni kendime getirmişti. Kazanacaktım, onlar değil, ben!

Uzak bir köşede bekleyen ben miydim? İyice çekilmiş, boş gözlerle karşıya bakıyordum. Orada, çok uzaklarda gibiydi. Bir kelime istedim ama yoktu. Ağzımdaki pis bez parçası ve bant yoktu ama sözcükler çalışmıyordu. Aydınlık işte bu kadar karanlıktı. Hayatıma giren güneş tutulmuştu, kara bulutlar kesmişti ışığını. Gözlerim boş bir şekilde karanlığa bakıyordu. Bu karanlık bu kadar zalim olamazdı. Oysa yıllarca onunla birlikte yaşamıştım. Kendimi onun bir parçası olarak görmüştüm ama karanlık öyle değildi. İnsafsızdı ve kimseyi kabullenmezdi.
Tehlikeli bir müzik duyuluyordu.
Ağır ağır yükseliyor, ani bir düşüş yaşıyordu. Korku salıyordu bu ritim. Hem güç veriyor, bir çığlık gibi haykırıyor, hem de ümitsizlik yaşatıyordu. Silikleşiyor ama hiç bir zaman kaybolmuyordu.

"Ölümün bu kadar çabuk olmayacak!"
Karanlığı bölen, müziği darmadağın eden bu sesti. Bir katilin, bir canavarın sesi...
Kahkahası boş odada, karanlıkta yankılanıyordu. Ağır ağır yürüyor, etrafımda dönerek konuşuyordu.
"Onu görüyormusun?" diyerek feneri açıp Çağlayana tuttu.
Kalbim duracak gibiydi. Bu haliyle bile o kadar güzeldi ki. Ağır ağır nefes alıp veriyordu. Saçları dağılmıştı, kafası hafifçe önüne düşmüştü. Bu görüntü beni darmadağın etmişti. Kalbime bir hançer saplanmış gibiydi. Onun zehri damarlarımda dolaşıyor, binlerce iğne gibi kalbime batıyordu.
"O senin yavaş yavaş öldüğünü görecek," dedi. Ağır ağır konuşuyor, yavaşça yürüyordu.
"Bizi ne için terk ettiğini görecek ve buna pişman olacak."
Hayır, o asla pişman olmayacaktı. O beni seviyordu, ben de onu seviyordum. Biz ayrılmayacaktık, biz ölmeyecektik, biz sonsuza dek birbirimizi sevecektik.
"Sen yavaş yavaş ölürken, o hiç bir şey yapamayacak. Bağıracak, küfürler savuracak ama sadece bunları yapacak." Durup dikkatlice yüzüme baktı. Feneri kapatıp karanlığa gömdü hepimizi.
"Sen öldükten sonra onun da icabına bakacağım, ardından bu lanet ormandan sonsuza dek gideceğim," dedi. Yüzünü görmüyordum, bir şey görmüyordum ama o gülümsüyordu ve bunu gayet iyi bir şekilde anlayabiliyordum.
Ayak sesleri etrafımda dönüp duruyordu sadece. O kadar vahşiydi ki sözleri beni iliklerime kadar titretiyordu. Sözleri sırtımı dayadığım taş duvardan daha soğuktu.
"Bana yaptığınızı ödeyeceksiniz, Egemene yaptığınızı... Aslında sizleri kurtlara veya ayılara yem etmeliyim," dedi. Düşünüyor gibiydi. Kısa ve sinir bozucu bir sessizlikten sonra tekrar konuşmaya başladı.
"Sizleri hayvanlara yem etmek doğru olmaz," dedi.
"Sizin elimden acı çekerek ölmenizi istiyorum. Acılı ve uzun süren bir ölüm!"
"Bunu başaramayacaksın," dedim. "Biz buradan sağ bir şekilde kurtulacağız!"
Karanlıkta yüzüme sert bir tokat çarptı. Yüzüme çarpan tokatın sesi net bir şekilde bu karanlık odada yankılanmıştı. Sağ yanağım şimdi alev alev yanıyodu.
"Kapa çeneni!" diye haykırdı Yetkin. Önümde dikildiğini görebiliyordum. Silüeti odadaki karanlıktan daha da koyuydu.
"Elimden asla kurtulamayacaksınız. Sen de arkadaşların gibi öleceksin. Diğerini, neydi adı?" Durup biraz düşündü.

KÜLLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin