ON BİR

3.2K 741 24
                                    

Korkutucu kabusumdan gerçek dünyaya uyandım. Gece boyunca defalarca uyuyup uyanmıştım. Bu gece kabuslar akınına uğruyordum. Her gözümü kapatışımda ayrı bir kâbus beni kendisine çekiyordu. Neyse ki daha güneş doğmamıştı, sanırım saat dört civarıydı. Birkaç saat sonra güneş kesinlikle doğacak ve işimiz bitecekti. Düşünmem gerekiyordu. Düşün.. düşün..
Öncelikle bu iplerden kurtulmamız gerekiyordu, ardından kaçıp kurtulabilirdik.
Öylece dakikalarca düşündüm, didindim ve çırpındım. İpler oldukça sıkı bağlanmıştı. Hareket ettikçe tenimi tahriş ediyordu ve bu canımı inanılmaz derecede yakıyordu. Bir çözüm yolu bulamazsak kesinlikle ölecektik. Nehirin kocaman açılmış gözlerinin görüntüsü doluştu zihnime, bu korkutucuydu. Midem bu sefer oldukça çalkalanmaya başladı ama boş bir mide ne yapabilirdi ki? Sadece öğürdüğümle kalırdım.
Düşün.. Düşün..
Yoktu, en küçük bir kurtuluş planı kırıntısı dahi yoktu. Normalde oldukça şüpheci ve çabucak çözümler üreten biriydim. Ama şimdi ne olmuştu bana? Belki aşırı strestendir. Sağlıklı düşünebilmem için sakinleşmem lazımdı. İçimdeki çığlık çığlığa koşan Mirayı sakinleştirip zihnime bağdaş kurdurmam gerekiyordu.
Tamam. Şimdi ne yapmam lazım? Ah, tamam. Şu iplerden kurtulmalıyım. Evet, ipler en büyük sorundu. Özürgülüğümüze gem vurulmuş bu mühürü kırmamız gerekiyordu.
Ama bu iplerden nasıl kurtulmalıydım? Sıkıca bağlanmış elimi her hareket ettirdiğimde tahriş olmuş bileğim canımı çok acıtıyordu.
Sakinleş ve bu lanet olası iplerden kurtulmaya çalış diyerek zihnimi azarladım. Şimdi sakin olmazsa bıçak boğazına dayandığında mı sakin olacaktım? Hayır. Bu teslimiyeti göstermeyecektim.
Ah keskin bir şey olsaydı ipleri keserdim ama...
Dur bir dakika, Damlanın verdiği çakı, ah evet. Sonunda. Tanrım şukürler olsun. Buradan gitmeye çalıştığımız zaman alıp cebime atmıştım. Sanırım hâlâ orada olması gerekiyordu. Dönebildiğim kadar Damlaya döndüm. Tüm gece ağlamıştı, en sonunda uykuya yenik düşmüş, uyumuştu.
"Damla, uyan" diye fısıldadım.
Cılız bir ses çıkararak karşılık verdi.
"Damla, uyanman gerekiyor," dedim daha yüksek bir sesle.
"Hı, ne var?" diye sordu zor duyulan bir ses tonuyla.
"Hemen uyanmalısın, ipleri çözmem için yardımına ihtiyacım var."
Bu sözlerimden sonra gözlerini açıp bana baktı.
"Ne dedin?"
"Sanırım ipleri nasıl çözeceğimi buldum."
Bana sevinçle baktı.
"Anlat," dedi heyecanla.
"Senin cebime koyduğun çakı hâlâ montumun cebinde duruyor. Ona uzanıp bana verirsen ipi kesebilirim."
Bana mutlulukla baktı.
"Gerçekten bunu yapabilirmisin?" diye sordu bir umut. Sesinde hüzün ve mutluluk karışımı bir duygu yüklüydü.
"Bunu yapabilirim, çakıyı ellerime vermen lazım," dedim aceleci bir şekikde.
"Tamam, çakı hangi cebinde?"
"Sana taraf olan cebimde. Almak için dönmen gerekiyor."
"Bunu yapabilirim," dedi heyecanla. Haytımız şuan o çakıya bağlıydı.
Yağmur yağmaya başlamıştı, hava giderek aydınlanıyordu.
Damla yavaşca yerinde zıplayarak dönmeye çalışıyordu. Başka bir durumda olsaydık bu durumu bana oldukça komik gelebilirdi. Ama şuan oldukça ciddi bir olayın içerisindeydik. Damlaya güvenmem lazımdı ve bu işi o canavarlar uyanmadan halletmemiz gerekiyordu. Gece boyunca iki büklüm olmuş bedenime vuran soğuk tüm kaslarımı kaskatı etmişti. Çözülsem bile kalkıp kaçacağımdan pek emin değildim. Şuan harap bir haldeydim. Boynum, sırtım ve bacaklarım sızlıyordu. Bunlar hareket edememekten olsa gerekti.
Damla dönüp elini montumun cebine daldırdı.
"Onu hissettim, eve ona dokundum," dedi heyecanla.
"Şşş, bizi duyabilirler. Biraz daha sessiz olmalısın," dedim kaşlarımı çatarak.
Damla elini birkes daha daldırdı. Zorlanıyor gibiydi ama imkansız değildi.

Birkaç dakika uğraştan sonra Damla çakıya uzanıp cebimden çıkardı.
"Tamam, onu aldım," dedi kısık ve nefes nefese bir sesle. Sanki yüzlerce metre koşmuş gibiydi. Tabi işe heyecan ve ölüm korkusu girdimi insanın kalbi ve diğer tüm organları normalden daha çok hızlı çalışırdı.
"Tamam, onu bana ver," dedim. Bende hareket edip ona taraf dönmeye başladım. Daha doğrusu popom üzerinde zıplayarak hareket ediyordum. Damla elindeki çakıyı ellerime verdi. O soğuk ve bir o kadar da rahatlatıcı metali tenimde hissedince içime bir rahatlama hissi yayıldı.
Bu arada bir fermuar sesi tüm sessizliği yırtarak kulağıma doluştu. Bu hayra alamet değildi, anlayabilirlerdi.
"Hızla yerine dön," dedim telaşla. Damla ve ben zıplaya çırpına eski pozisyonumuza dönerken çadırından Egemen çıkarak germe hareketleri yapmaya başladı. Biz de bu arada neredeyse yerlerimizi almıştık ama tam pozisyonlarımıza dönmeden Egemen kafasını çevirip bize taraf baktı. Bizi gördüğü an donup kalmıştı sanki. Havaya kaldırdığı kolları hâlâ aynı yerindeydi. Kaşlarını çatıp hızla yanımıza doğru yürümeye başladı.
Karşımızda durup bize kuşkuyla bakmaya başladı.
"Ne haltlar karıştırıyorsunuz?" diye sordu. Çatık kaşları ve gözleri oldukça korkutucuydu.
Birkaç saniye kısa bir sessizlik yaşandı.
"Kusura bakmayın ama sizinkiler gibi rahat yataklarımız yok. Tüm gece bir ağaca yaslanarak uyumak nasıl bir duygu biliyormusun?" diyerek konuşmaya başladı Damla. Hayat kurtaran bu sözleri rahatlamama neden olmuştu. Aksi taktirde heyecandan yığılıp kalabilirdim.
Egemenin şüpheci bakışları hâlâ üzerimizdeydi.
"Birşeyler yapmaya kalkışmayın derim, güneş doğduğunda ölmüş olacaksınız zaten."
Ah çok sağol, bunu hatırlattığın için sana minnettarız. Bu çok iyi moral oldu bize. Ona göre hareket ederiz artık.
İçimde sankice bağdaş kuran Miray alevler püskürerek yerinden doğruldu. Onun o iğrenç yüzüne sağlam bir yumruk indirmek için neler vermezdim ki.
Kısa bir süre bize şüpheli bir şekilde baktıktan sonra çekip gitti. Sanırım kısa bir koşuya çıkacaktı ve bu uzun sürmezdi. Hızlıca işe koyuldum. Çakıyı açıp ipleri elimden geldiğince hızlıca kesmeye başladım. Elimi her hareket etgirdiğimde ip bir o kadar tenime geçiyordu. İnanılmaz bir acı çekiyordum ama buna kurtuluşumuz için dayanmalıydım.
"İpleri çözdükten sonra ne tarafa doğru koşacağız?" diye sordu Damla gergince.
Aslında bunu hiç düşünmemiştim. İkimiz aynı yöne koşarsak yakalanmamız uzun sürmezdi.
"İkimizin farklı yönlere doğru koşması gerekiyor. Bu onların işlerini zorlaştırır. Kurtulan kişi hemen yardım çağıracak, anlaştıkmı?" dedim. Damla kafasını hızlıca salladı.
"Sen güneye doğru koşacaksın, bende kuzeye doğru. Oldukça sessiz ve hızlı olmalısın, beni duydunmu? Ne olursa olsun onlara yakalanmak yok. Durmadan koşacaksın."
Kurtuluşumuzu hayal etmek ne de güzeldi, şimdi bunu gerçeğe dönüştürme zamanıydı.
Bu arada iplerimin çoğunu kesmiştim ama bileğim harap haldeydi. Her hareket ettirince ip derimi yararak etime geçiyordu. Bu korkunçtu.
Ne yazıkki Egemen koşusundan gelmişti bile. Eline bir sandelye alıp yanımızda durdu.
"Sanırım burada durup başınıza beklemem daha iyi olur. İki saat, tam iki saat sonra sizden kurtuluyoruz," dedi alayla. Kıvrılan dudaklarına iyi bir yumruk atma isteği doluştu içime ama tüm bunlar boş bir hayaldi. Şimdi sakin olmalı ve bu ipleri ona çaktırmadan kesmeliydim.

KÜLLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin