Karartı yolun ortasında, önümüzde öylece dikiliyordu. Elinde parıldayan sivri metal korkutucu bir şekilde duruyordu. Damla iyice sinmişti bana, bu durumda ne yapılırdı bilmiyordum. Cebimdeki çakı bunun üstesinden gelemezdi. Zihnime tüm katil ve canavarların listesi sıralandı, seç beğen. Önünde hangisi duruyor?
Kendimi çığlık atmamak için zor tutuyordum. O da neydi öyle?
Karanlık ormanda korkutucu bir manzara, bu hiç hoş bir duygu değildi. Ormanda boğazı kesilen kişinin görüntüsü doluştu zihnime. Hayır, kaderimiz onunkisi gibi olmayacaktı.
Bir iki adım geriledik, ona sonuna kadar karşı koyacaktık. Bir koyun gibi telsim olmak yoktu.
"Sana dediğimde çantanı bırakıp hızla geriye doğru koşacaksın, sakin ol tamammı?"
Dedim. Nefes nefeseydim.
"Miray, ben çok korkuyorum."
Damlanın sesindeki korku oldukça net anlaşılabiliyordu.
"Tamam, sakın korkma. Onu atlatacağız. Sen dediğimi yap."
Sadece kafa sallamakla yetindi.
"ŞİMDİ" diye hayrır haykırmaz çantaları atıp son hız koşmaya başladık. Damla çığlık çığlığa önüme geçmişti bile.
Ardıma dönüp baktım, karartı ardımızdan koşuyor ve bir şeyler söyler gibiydi. Sesini tam olarak duyamıyordum.
Adrenalinin sağladığı enerji müthişti, ayaklarım yorgunluktan bitmiş haldeydi ama şuan deli gibi koşuyordum.
"DAMLA!"
Öfkeyle yükselen ses yavaşlamama neden oldu. O Damlamı demişti?
"Neden kaçıyorsunuz? Benim Çağlayan, kamp ekibinden."
Onun son söyledikleri tamamen durmama neden olmuştu. Kap ekibinden biri. Damla da az ilerimde durmuş ardına dönmüştü çoktan. Nefes nefeseydim ve aldığım her nefes ciğerlerimi ağrıtıyordu. Bu ciğerlerine aynı anda binlerce iğneyi batırma gibi bir histi. Korkutucu...
Yanımıza geldi ve durdu. Karanlık yüzünden pek fazla göremesem de bize pek hoş baktığı söylenemezdi.
İşte şimdi rahat bir nefes almıştım, bir seri katil tarafından öldürülmeyecektik. Veya gözlerimiz oyulup, boynumuz paslı ve kör bir testereyle kesilip sonrada bir yere atılmayacaktı. Güvenli ve huzurlu bir şekilde Kamp alanına gidecektik sadece. Biraz paranoyakmıydım ne?
"Sen, bizi korkuttun," diyerek çıkıştı Damla.
"Kusura bakmayın, uzun süre sizi bekledik. Gelmeyince sizi aramak için yola koyuldum. Ayak seslerinizden vahşi bir hayvan olduğunuzu sandım ve o yüzden bıçağımı çektim."
Sesi oldukça etkileyici ve hoş bir tınısı vardı.
Ne olaydı ama, bıçağı çekilmiş bir katil olarak onu görürken meğer o da bizden korkmuş. Bu iyiydi. Bunca ıslanma ve çamurdan sonra korku harika gelmişti. Kim bilir daha neler vardı.
"Neyse, şimdi kamp alanına gidelim. Herkes çok merak etti."Az ileride bıraktığmız çantaları tekrar sırtlanatak yola koyulduk. Tekrar üşüyordum. Az önce fazla kaynayan kanım bu hissi kısa süreliğine yoketmişti.
"Araba ile geldiğinizi sanıyordum," dedi. Sesi tüm düşüncelerimi bölmüştü.
"Arabayla geliyorduk aslında ama yağmurun çamurlaştırdığı yollar geçit vermedi. Arabayı bırakıp buraya kadar yürüyerek geldik."
Damla oldukça heyecanlıydı. Bir erkek görünce hep böyle olurdu, ağzı sulanırdı resmen.
"Bu kötü olmuş," dedi. Rahatsız edici bakışları üzerimden inmiyor gibiydi. Ne zaman konuşsa bana bakıyordu ve benden bir cevap bekler gibiydi. Nede olsa yanımda Damla vardı ve o konuşmama izin vermeyerek direkt konuya dalardı. Onun bu özelliğini ilk defa takdir ettim, beni cevap verme yükünden kurtarıyordu.Bana sürekli bakıp durmuştu, bu delici bakışların sürekli üzerinde olduğunu hissetmek oldukça rahatsız ediciydi.
Kampın içimi ısıtan ateşini gördüğümde rahat bir nefes aldım, baya uzun süren yolculuğumuz resmen burada sonlanıyordu.
Kamp ateşine yaklaşıp çantamı yere attım ve ellerimi ateşe tuttum. Bu his oldukça harikaydı.
Beni izleyen çocuk, adı neydi? Çağlayan. Kamp ateşinin ışığının yüzüne vurmasıyla onu daha net görme şansını yakaladım.
Yüzü oldukça tanıdık gibiydi, sanki daha önce görmüştüm. Siyah saçları ve gece koyusu gözleri bana bir şeyler anlatır gibi bakıyordu. Farklıydı ve görünüşü ben tehlikeliyim diyerek haykırıyor gibiydi. Tehlike ona yakışmıştı.
Gecenin bu saatinde yüzüne vuran alev ışıkları gizemini bir kat daha arttırıyordu, kendisine bakmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Hey, neredeydiniz?"
Bu ses, katlanılamayacak derecede baştan çıkarıcı ve erotik bir çağrışımı var gibiydi. Kafayı karşı cins ile bozmuş Nehir. Onu burada görmekten nefret ediyordum.
"Başımıza neler geldi inanamazsın," diye söze girdi Damla. Onunla konuşmak hatta göz göze dahi gelmek istemiyordum. Şimdiden adını dahi bilmediğim uzun boylu, sarışın çocuğun koluna girmişti. Bu kadar hızlı olacağını açıkçası tahmin edememiştim.
"Bir ara dinlemek isterim. Heyecan verici olsa gerek," dedi Nehir gözlerini kısmış beni izlerken.
"Merhaba Miray, seni tekrar görmek harika."
Ona dönüp cevap dahi vermek istemiyordum ama nezaketen cevap verecektim.
"Merhaba, seni de görmek harika." dedim sessizce ama içim Ne demezsin diyerek haykırıyordu. Onu gördüğüme hiç memnun olmamıştım.
Şimdi oldukça ısınmaya başlamıştım, kötü geçen bir günün ardından çadırıma geçip sabaha kadar deliksiz bir uyku çekmek istiyordum.
"Evet, şimdi tanışma vakti. Nehirle çoktan tanışmış olmanız gerek." dedi Damla boğazını temizledikten sonra.
Nehirin kolunu tuttuğu çocuk elini uzattı "Ben Egemen."
Yüzüne oldukça sıcak bir gülümseme yayılmıştı.
Uzattığı elini sıktım. "Ben de Miray," dedim kısık bir ses tonuyla. Bu arada kırmızı çadırdan biri daha çıkmıştı. Damlanın anlattığı inanılmaz üç yakışıklı tamamlanmış bulunuyordu. Gözlerini ovuşturup yanımıza geldi, galiba uykusundan yeni uyanmıştı.
"Hey, neler oluyor burada? Kayıp kamp arkadaşlarımız geldimi?" diyerek etrafına bakındı.
"Görünüşe göre gelmişler," dedi kendi sorusunu cevaplayarak.
Damlaya baktı ve o an yüzüne koca bir gülümseme yaydı. Damlaya baktım, Tanrım büyülenmiş gibi uzun boylu esmer çocuğa bakıyordu. Onun bu tipinden nefret ediyordum galiba. Erkeklere hiç ama hiç karşı koyamıyordu.
"Yetkin," diye seslendi. Sanırım onun ismini öğrenmiştim. Damla gidip yetkinin yanında durdu ve elini beline doladı.
"Arkadaşım Miray," dedi beni göstererek. Ona ne olmuştu böyle? Şey gibiydi... Büyülenmiş.
"Memnun oldum," dedi kafasını sallayarak Yetkin.
Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirerek kafa sallamakla yetinmiştim.
Gözüm istem dışı ağaca yaslanan Çağlayana kaymıştı, bu haldeyken bile oldukça etkileyici gözüküyordu. Biri ona bu kadar çekici olmayı nasıl başardığını sorması gerekirdi.
Yüzüne vuran ayın karanlık ışıkları kendisine gizem katıyordu. Dişlerini görmeseydim onun bir vampir olduğuna yemin edebilirdim. Yüzü usta bir heykel traşın elinden çıkmış kusursuz heykellere benziyordu. Doğal olamayacak kadar kusursuz.
Gözlerim istem dışı kaslarına kaydı. Vücudumun tüm kanları yüzümde toplanmış gibiydi, gözlerimi hemen kaçırdım. Düşüncelerim giderek edepsizleşiyordu zîra.
Yaslandığı ağaçtan kurtulup bana doğru yürümeye başladı. Ne oldu? Ona öyle baktığımı anlamışmıydı yoksa? Kalbim delice atmaya başladı, hemen sakinleşmem gerekiyordu. Acaba bu düşündüklerim normalmiydi? Bana doğru gelen düşmüş bir melek kadar gizemli ve tehlikeliydi. Yürüyüşü dahi bu kadar çekici olan bir insan tanımamıştım. Uçuyor gibiydi.
Gelip tam önümde durdu, kalbim yerinden sökülecek sanmıştım ve şey hissediyordum; tam olarak karnımda dolaşan tüylü bir şey. Binlerce kral kelebeğin aynı anda kanat çırpması gibiydi. Oldukça rahatsız edici ama bir o kadar da zevk vericiydi.
Elini bir robot gibi uzattı.
"Bu günkü tanışmamız pek hoş olmasa da resmen tanışmadık değilmi? Ben Çağlayan."
Uzattığı eline baktım. Kafamı kaldırıp gece karası gözlerine sabitledim gözlerimi. Ah Tanrım yanıyordum. Koca bir volkanın ağzındaymışım gibi hissediyordum. İçine düşmesem de yükselen sıcak hava beni yakıp kavuruyordu. Evet, işte şimdi hissettiğim şey buydu, kavrulmak. Kavrulup KÜL olmak. Uçuşup yok olmak...
Uzattığı elini sıktım, işte o an elektrik çarpmış gibi olduk. Sıcak eli ve o his... karnımda dolaşan o tüylü şey şimdi devasa bir hale gelmişti. Bayılacaktım. Onunda yüzünde garip bir ifade vardı, gözlerini kısmış beni süzüyordu.
Sanırım biraz uzun tutmuştum elini ve hâlâ konuşmamıştım.
"B- ben Miray, memnun oldum," diye bildim. Bunların ağzımdan nasıl döküldüğüne şaşırıyordum. Bana ne olmuştu böyle? Çarpılmış gibiydim ve ben kesinlikle kendimde değildim.
Hâlâ elini tuttuğumu hatırladım ve hızla geri çektim. Bu yüzümün tekrar kızarmasına neden olmuştu.
Kafamı çevirip Damlaya baktım, gülümseyerek bana bakıyordu. Bir şey ima eder gibi göz kırptı. Anlamsızca yüzüne bakıp kafa salladım.
"Şey, çadırlarımızı kurmamız lazım," dedim Damlaya.
"O kolay canım, gece daha yeni başlıyor. Olmazsa herhangi bir çadırda yatarız bu gece."
Sinirle Damlanın yüzüne baktım. Yetkinin koluna takılmış, ağzına düşecek gibiydi. Her zaman vıcık vıcık ilişkilerden iğrenirdim.
"Ben asla kimsenin çadırında yatmam," dedim sertçe.
"Tamam miray, hallederiz," diyerek beni geçiştirdi. Tanrım Damlaya kesinlikle bir şeyler olmuştu. Galiba kafasına sert bir şeyle vurursam düzelebilirdi. Bunu bir ara yapacaktım.
Karanlığa gömüldüm tekrar, Damla yetkine sarılmış oldukça iğrenç bir şekilde cilveleşiyorlardı.
Nehir ve Egemininde bundan farklı yanı yoktu. Nehir Egemenin ağzına düşecekmiş gibiydi. Bu hallerden nefret ediyordum.
Ateşin başında yalnız başıma karanlık düşüncelerime dalmıştım. Çağlayan az ilerimde düşünceli bir şekilde oturuyordu. Ona bakmaya korkuyordum doğrusu, yanacağımdan ve Kül olup savrulacağımdan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLLER
Mystery / ThrillerGizem/Gerilim #3 Bir masal anlatıldı. Acı dolu, hüzün kokan bir havayla. Acı çeken güzel bir kızın gölgeli hayatıydı baştan sona olanlar... Bu masalda mutluluk yoktu. Bir vardı lâkin sonrası yoktu. Olmayacaktı. Kız bir hiç olarak kalacaktı. Sonra...