OTUZ BİR

25 6 1
                                    


Bu masalda öğüt yok. Acı her katmanında giderek yoğunlaşmıştı çünkü. Bir bakmışsın varsın ve bir zaman sonra yoksun. Bu dünya ölümlüydü, varlığında, yokluğunda birdi. Yok olduğunda ve ötelere doğru bir uçuş yaşadığında ruhun, kimse fark etmezdi bunu. Sen sonsuzluğun denizinde yüzerken unutuverirdi ardıda kalanlar seni.

Karanlık bu hikayede hep vardı en başından. Hiç gitmedi bir yere ve hâlâ buralarda bir yerde saklı.  Ölümün varlığı asla korkutmazdı beni. Beni korkutan ölümü çağıranlardı. Onlarda merhamet olmazdı, acı onlara zevk verirdi. Sevmeyi bilmezlerdi ve sadece nefret etmekten anlarlardı.
Soğuktu. Düşüncelerim ve hayatım. Zihnime karlar yağıyordu. Her şey yavaş yavaş donuyordu.
Bu bizim kaderimizdi. Buzlar ardına yazılmış, yağan karlar kadar soğuktu. Biz bundan sonra silikleşiyorduk. Masal bittikçe, kötü son yaklaştıkça kaybediyorduk bağlarımızı, biz sadece bir hiç olarak kalıyorduk geriye. Küller savrukduktan sonra bir hiç kalırdı geriye, şimdi karanlığa küllerinü salma zamanı bizdeydi. Uçuşacaktık, sert rüzgarlarda dağılacak, ıslanıp toprak ile bir olacaktık.

Bir dalga gibi yayılıyordu sesler. Bu belanın tanımı, karanlığımın korktuğu seslerdi. Ağır duyuluyor, kalbimi deşip geçiyordu. Ağır ağır işleyen bir sahnede gibiydik. Gözlerimi kapıya dikip tutuklu kaldım. Bedenime yayılan korku beni kaskatı kesmişti. Başımda yıldızlar dönüp duruyor gibiydi. Sesler yaklaştıkça o denli korkum da artarak yükseliyordu.
"Çabuk yerine git," dedi Çağlayan nefes nefese.
Hareket edemiyordum. Bedenim donmuştu. Sadece yankılanan ayak seslerine odaklanmıştım ve giderek yaklaşıyordu.
"Miray," dedi Çağlayan. " Çabuk yerine geç, seni görecek."
Olmuyordu işte. Bacaklarımı çalıştıramıyor, hareket edemiyordum.
"Hadi, Miray."
diyen Çağlayanın sesi uzaklardan geliyor gibiydi. Bir göz yaşı seli gözlerime hücum etmeye başlamıştı. Oldukça yorulmuştum. Artık kendimde direnecek o gücü bulamıyordum. Belki hayatımın son bulması Çağlayanınkini kurtarırdı, tabii bu çok düşük bir ihtimaldi.
"Miray! Çabuk ol."
Her ne olursa olsun Çağlayan ve hayallerim için direnmem gerekiyordu ama bundan sonra bunu becerebileceğimi pek zannetmiyordum. Mutluluk benim için çok uzaklarda bir ihtimaldi.

Ardıma dönüp komik bir şekilde zıplamaya başladım. Normal bir zamanda olsa buna kahkahalarla gülerdim ama bu içinde bulunduğumuz durum pek normal değildi.
Ayak sesleri yakınlaştıkça hızımı arttırmaya çalışıyordum. Hızlı olma adına az daha yere kapaklanacaktım. Etrafta sinir bozucu bir sessizlik vardı. Yüreğim ağzımda zıplayarak sırtımı yasladığım duvara doğru gidiyordum. Ayaka sesleri merdivenleri iniyordu. Biraz sonra o psikopat burada olurdu.
Karanlığa alışmıştı gözlerim. Eski yerimi tam olarak kestiremesem de son anda kendimi yere atıp sırtımı soğuk duvara yasladım. Taşlar oldukça soğuk ve rahatsız ediciydi. Sırtıma batıp duruyor, bir türlü rahat bir pozisyon almamı engelliyordu.

Kapı gıcırdayarak açıldı. Peşi sıra loş bir ışık doluştu ve korkutucu bir gölge bu ışığın orta yerinde ayakta dikiliyordu. Korku filimlerinden fırlamışçasına karanlık yayıyordu.
Görüntü zihnimde öylr kotkutucu bir his bırakıyordu ki zangır zangır titrememek için dişlerimi sıkıyordum.
Kapının kapanmasıyla ışık kaynağı yok oldu, karanlık ışığı boğup zalimce yayıldı. Ayak sesleri yaklaştı, yaklaştı ve durdu.
Bu pislik neyin peşindeydi böyle? Bizi elini sürmeden stres ve korkudan mı öldürmek istiyordu?
Sinir bozucu sessizlik her yere sinmişti. Bekledik, bekledik ve bir fener yanıp gözlerimi yaktı.
Kafamı yana yatırıp gözlerimi sıkıca kapadım. O aşağılık herip bunu ilk defa yapmıyordu. Sinirlerimi bozmak için bunu yaptığını biliyordum. Ben ona küfredecektim, o da bana vurmak için neden bulmuş  olacaktı. Ama neden bir sebep arasındı ki? Zaten bizi öldürme niyetindeydi, sanırım vurmak için sebep uydurmasu gerekmezdi.

KÜLLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin