6/Yağmurda bir çift gözden ibarettin.

7.6K 572 51
                                    

Ancak sen ilgilendiğinde kanamaya başladı yaralarım, oysa hep oradaydılar. Şu an parmaklarımla kan damlalarında izini sürdüğüm acı. Gereksinim duyuyorum izlere, bir zamanlar acı çektiğimi hatırlatmaları için bile olsa gereksinim duyuyorum onlara. Zamanın geçip gitmesine, elimde hiçbir şey bırakmadan akmasına dayanamıyorum çünkü. Oysa her iz doğduğu anda ayrılıp başkalaşıyor onu yaratandan, gerçek dışı oluyor. Her şey zamanla sahteleşiyor, yok oluyor, yenileniyor. Oysa biliyorum, sen dokunmadın bile yaralarıma, sadece baktın, şöyle bir an, göz ucuyla. Başını kitabından kaldırıp, kendini çağıran sese cevap veren biri gibi. Sen acının sınırları olduğuna inanır mısın?

[Aslı Erdoğan]

***

Giz, ayaklanmadan önce onlara kibarca gülümseyen genç kızın, kapıdan çıkışını izlerken oturduğu koltukta rahatça geriye yaslandı. Aslında gövdesi rahat olmanın kıyısından bile geçmiyordu ama birazdan -en uygun zamanda, diyerek içinden kendini düzeltti - Dilara'yı onunla gelmesi için, yüksek ihtimalle reddedileceği bir baloya davet edeceğinden bugünlük daha iyi ve rahat hissetmesinin oldukça düşük bir ihtimale karşılık geldiğini biliyordu. Sanki omurgası sıralı kemiklerden değil, üst üste dizilmiş ıslak taşlardan oluşmuştu da adam bir kez havayı derince içine çektiği an dökülüp dağılacaklardı. Kendini bir arada tutabilmek için tüm düğümlerine asılması gerektiğini hissediyordu Giz. Üstelik gövdesindeki tüm gücü kullanarak... Adam, durmadan, onu bir ucundan sökmeye devam eden iplerin peşinden bile böyle derin bir ihtiyaçla koşmuyordu.

Aklında dönüp duran düşüncelerin neden olduğu sıkıntının, kaburgalarının ardına dadandığını hissederek oturduğu yerde kıpırdandı. Peşi sıra bakışları, ardında oturduğu masanın en alt çekmecesinde bir şeyler aramaya devam eden kadına kaydı. O gün telefonda konuştukları gibi önce Giz için Dilara'nın ikiye kadar indirdiği adaylarla görüşmüşlerdi. Şimdi de genç kadını derin bir hezeyana sürükleyen sözleşme hakkında konuşacaklarını tahmin ediyordu. Sonunda Dilara çekmeceden düzgünce sıraya konmuş bir tomar kağıt çıkardığında ondan önce davranarak "Niye adayların ikisi de öğrenciydi?" diye sordu. "Kişisel asistan olarak çalışacaklarını sanıyordum."

Dilara önündeki kağıt yığınına eğdiği bakışlarını bir an sonra Giz'in yüzüne kaldırarak kaşlarını küçük bir meydan okumayla havalandırdı. Adamın bunu fark etmeyeceğini elbette düşünmemişti. Sonuçta Giz Üstünel, her ne kadar üzerine bir göktaşının geldiğini fark etse bile sırtını rahatça yasladığı koltuktan kaldırmaya tenezzül etmeyecek kadar umarsız görünse ve hatta yanında yöresinde bulunan insanlara kirpiğinin ucuyla dahi bakmıyormuş gibi davransa da hiçbir şeyi gözden kaçırmıyordu. Bu durumun kendisi için ne kadar zorlayıcı olduğunu görmezden gelmeyi tercih ederek "Onları bütünüyle senin insafına bırakacağımı düşünmüyordun herhalde?" diye yanıtladı.

Giz, kadından duyduğu cümleyle birlikte gülüşünü dişlerinin arasında ezdiğini fark etmeden tatsız bir ifadeyle kaşlarını çattı. "Merhametinden bir ben nasiplenemiyorum anlaşılan."

Dilara adamın ağzından çıkıp kulağına ulaşan her bir sesin, bir taş gibi içinde yuvarlanarak sırasıyla göğüs kafesine çarptığını hissetti. Oysa kadın bu yaşına gelene, Giz'le tanışana kadar, bunca zaman kaburgalarını göğsünde bir zırh gibi taşımıştı. Şimdi adamın hiçbir şey yapmadan, sadece karşısında durması, gözlerinin içine bakarak nefes almaya devam etmesi bile onu bir arada tutan bağın gevşemesine neden oluyordu. Sanki her an, çok yüksekten, derin bir boşluğa düşüyormuş gibi hissediyordu. Tutunabileceği hiçbir şey yoktu. Öyle ki adam, değil sivri yanları, köşeli kenarları, hatta dikenli dalları; insanı dipsiz bir kuyuya sürükleyen - çıkaran değil - zifiri bir sabırla kadının tırnaklarını bile törpülemeye başlamıştı. Bu durum Dilara'yı öyle tedirgin ediyordu ki kadın istemsizce geriliyor, Giz'e karşı tüm silahlarını kuşanmak zorunda olduğunu hissediyordu.

Kağıt EvlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin