13/Sen de sabret kalbim.

7K 519 65
                                    

-Niçin kalbimi kırıyorsun?
-Dokunuyorum bile ona.
-İşte ondan kırılıyor.

[Ece Temelkuran]

***

Oturduğu sarı mindere iyice yerleşirken eliyle saçlarını geriye itti. Ders bitmişti bitmesine ama muhabbet demini yeni yeni almaya başlamıştı. Teker teker, etrafında bir çember oluşturarak oturan öğrencilerine baktı. İçinde, ılık bir nehrin yatağını değiştirdiğini hissediyordu. Giz Üstünel, Yusuf Giz Üstünel diyerek içinden kendini düzeltti, otuz beş yıllık hayatına pek çok yarım hikaye sığdırmıştı. Tamamlanmayı bekleyen bir yara gibiydi, adam; ömrünü ikiye bölen bıçak hâlâ etinde duruyordu. İçinde göllenen kan bir damla dahi olsa yere dökülmemişti henüz, kendine birikmişti. Giz, süzülüp akmayı bekliyordu. Belki bir gün, eğer yeterince kanarsa, eğer bir ölüme kafi gelecek kadar çok kanarsa, belki bir gün duru bir suyun içine koyar gibi, elini kanayan kalbine koyan biri çıkardı karşısına. Belki bir gün... Aklından geçen ihtimal dudağında incecik filizlenirken dikkatini yeniden konuşmalarını devam ettiren öğrencilerine yöneltti. Bir elin parmağını geçmeyecek sayıdaki doğru kararlarından biri de – ki Giz doğru yolların adamı değildi - Çember'de ders vermeye başlamasıydı. Burada, biraz olsun kendinden kurtulduğunu hissediyordu. Derisini kemiklerine giydirilen bir elbise gibi üzerinden sıyırıp atıyor, kalıbının içinden çıkıyordu.

Adam burada Yusuf olmak zorunda değildi, Giz olmak zorunda değildi, bir kimse olmak zorunda değildi.

"Giz Hocam üniversite ödüllerine aday gösterilmişsiniz."

"Hangi üniversite?" Çocuğun cevabını dinlerken Dilara'nın geç kaldığını düşünerek bakışlarını bir kez daha saatine eğdi. Kadının, geçen gün bahsettiği sinema filmi için yapımcılarla ayarladığı yemek için çoktan Çember'e gelmiş olması gerekiyordu. Bakışları ondan bir cevap bekleyen çocuğa kaydığında gülümseyerek afacan bir tavırla kaşlarını havalandırdı. "İnsanın atıldığı üniversitenin ödüllerine aday gösterilmesi tuhaf oluyor biraz." Umursamazca omuz silkerek devam etti. "Oyunculuk böyle bir şey."

"Hocam hangi bölümde okuyordunuz?"

"Hukuk."

"Hocam neden atıldınız?"

Bakışlarını yeniden Dilara'nın gelip gelmediğini kontrol etmek için sınıfın içinde gezdiriyordu ki kadın kapıda göründü. Nefesinin kesildiğini hissederken Dilara'nın her adımında ona biraz daha yaklaşarak seyirci koltuklarından birine oturmasını izledi. Şimdi işler hepten sarpa sarmıştı. Kadının gözlerine bakarak nefes alabileceğinden emin değildi Giz. Bunu, uzun zamandır adamakıllı becerememişti. Kadın etrafındayken ciğerlerinin hacmini katladığını hissediyordu, öyle ki tek nefeste gökyüzünü dahi içine çekecek olsa yetmeyecekmiş gibi geliyordu. Yutkunmayı deneyerek dudaklarını birbirine bastırdı. Saat gibi geçip giden saniyelerin sonunda bakışlarını Dilara'nın uzağına çekip derin bir nefes aldı ve mırıldanarak soruyu cevapladı. "Hazırlığı geçemedim."

"Altı dil bilirken, öyle mi?"

Dilara'nın sorusuyla birlikte genç öğrencilerine dersin bittiğini ilan ederek sahneden aşağı atladı. Kadın oturduğu yerden kalkarak beş adımda Giz'in yanına ulaştı. Altı değil, diye geçirdi içinden adam. Dilara hiçbir zaman aralarındaki tek adımlık mesafenin kapanmasına izin vermiyordu. Oysa Giz, deli akan coşkun bir ırmak gibi kadının boşluklarına dolmaya dünden gönüllüydü. Kuşkusuz ki bu ihtimalin gerçek olduğu herhangi bir durumda Dilara'nın ince ince dizilmiş bendini yıkıp geçmesi gerekecekti – ki kadının en çok korktuğu şey de buydu. Derin bir nefes eşliğinde, dikkatle elini uzatarak kadını kolundan kavradı ve bir taşı yerinden oynatırcasına aradaki tek adımlık mesafeyi kapatmak için Dilara'yı kendine çekti. Etrafına hızlı bir bakış atarken ciğerlerine ulaşan kokunun yakıcı etkisiyle, burnunun kadının şakağına sürtünmesine engel olamadan – kadın karşısında iradesinin toz zerresi kadar dahi hükmü yoktu – kısık sesle mırıldandı. "Önemsiz bir ayrıntı."

Kağıt EvlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin