Başınıza geldi mi bilmiyorum, yüzlerce kez duyduğunuz bir söz, günün birinde sizi en zayıf yerinizden vuruverir.
[Aslı Erdoğan]
***
"Yemek nasıl geçti?"
Genç kızın kulağa fazlasıyla hevesli gelen sesine karşılık gözlerini devirmemek için kendini zor tutarken, kaşlarının meydan okurcasına havalanmasına engel olamadı Dilara. Henüz bu konu hakkında oturup uzun uzun düşünmeye fırsat bulamamıştı - zira adamı tanıyalı daha yirmi dört saat dahi olmamıştı - ama kenarından ya da köşesinden adamla arasında ilgi kurabildiği her şey bir kirpi gibi dikenlerini çıkarmasına neden oluyordu. Sanki Giz Üstünel denilen bu adam, ilk boş anında bir bıçak olup göğsüne saplanacakmış gibi sürekli tetikteydi. Her zamanki soğuk ve mesafeli tavrını, bağlarını düğüm düğüm sıkılaştırdığı bir zırh gibi kuşanıp gelmişti. Sökülen ne yanı varsa itinayla örtbas etmiş, tüm yaralarını tütün basıp elden geçirmiş, omurgasını sımsıkı yerinde tutup gardını almıştı. Zira adamda öyle tehlikeli bir hal vardı ki, gece gibi kendine kuyulanıyordu. Düşüncelerinin adam üzerinde gereğinden fazla oyalandığına karar vererek sessizce iç çekti. "Kahvem nerede?"
Süeda duyduklarıyla birlikte sorusuna cevap alamadığı için gözlerini kısıp Dilara'dan tarafa huysuz bir bakış gönderirken, onun adımlarını yeniden ofisine yönlendirdiğini fark ederek arkasından homurdandı. "Daha ofise bile girmedin!"
"Belki kahvemin ofisime benimle birlikte girmesini istiyorum." Dudağının ucunda beliren gülümsemeyle omzunun üzerinden sekreterine muzır bir bakış gönderdi. "Olamaz mı?" Ardı sıra duyulan homurdanmalara kulak asmadan ofisine girdi. Çok geçmeden yeniden aralanan kapıdan elindeki kahve fincanıyla içeri giren Süeda'yı görünce gülüşü güzel simasında yağmur gibi aydınlandı. "Ellerine sağlık, Sü." Süeda'nın kendisi için de bir kahve yaptığını, onunkini masanın üzerine bırakmasından sonra genç kız teklifsizce karşısına oturup bir yudum almak için kahve fincanını dudaklarına dayadığında ancak fark edebildi Dilara. Dudaklarının yaşadığı anın gerçekliğinden şüphe duyan, ince bir gülüşle titremesine engel olamazken kaşları çoktan alnına doğru yükselmişti. "Süeda?"
"Dinliyorum, şekerim."
Anlaşılan Süeda konuşması için ısrar etmekten vazgeçmeyecekti. Ajanstaki dedikodu ağıyla bir zoru yoktu. Onu içine hapsetmek istercesine kanatlarının etrafında örülmediği sürece... Kızdan tarafa ters bir bakış atarak gözlerini devirdi. "Dinleme, şekerim."
Kız, Dilara'nın çok zaman önce alıştığı ama kabullenmeyi en başından beri reddettiği ketumluğuna karşılık huysuzca kaşlarını çattı. Üzerinde gezinen kahverengi gözlerin ne kadar rahatsız edici olduğunu göz ardı etmeyi tercih ederek oturduğu koltuğa iyice yerleşti. Gerçekten de Giz Üstünel hakkında kayda değer tek bir cümle dahi duymadan ofisten çıkmaya niyeti yok gibiydi. Üstelik Dilara'nın ona bir şeyi de gönül rızasıyla anlattığının vaki olmadığı düşünüldüğünde, biraz daha bastırmasında herhangi bir sakınca görmüyordu. En azından kovulmayacak kadar... Zarif parmaklarıyla kavradığı fincanı yavaşça sehpanın üzerine bıraktıktan sonra kaşlarını umursamazca eğerek gözlerini Dilara'dan tarafa çevirdi. "Hayır, hiç değilse adam hakkında bir şey söyle."
Cümlenin gelişinden böyle bir son beklemediğini anlatmak istercesine kaşlarını çatarken yüzünde beliren şaşkın gülümsemeye engel olamadı Dilara. Genç kızın merakla irileştirdiği gözlerine, hevesle gerilen kaşlarına baktı. Oldukça sevimli göründüğünü inkar edecek değildi. Gözleri, içinde bu teklifi değerlendiren bir terazi kurulduğunu ortaya koymak istercesine kısılmıştı. Bakışları yeniden kızın gözlerini yakaladığında huzursuzca saçlarını kulağının arkasına yerleştirdi. Güne sekreteriyle çekişerek başlamak pek de iyi bir seçenek değildi. Üstelik kahve de hiç fena olmamıştı. Kaşlarını şart koşarcasına kaldırırken "Ağzını açıp tek kelime edersen, seni bir an bile düşünmeden kovarım," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
Roman d'amourGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...