16/Yabancıyız senle yan yana.

6.9K 517 74
                                    

Kuyular var derin ve fakat ben Yusuf değilim. Yusuf olamayınca her kuyu derin insan için.

[Tarık Tufan]

***

Ajans binasından çıktığında yüzüne vuran soğuk rüzgarla omuzlarını kendine çekerek ceketine sığındı. Öğlen günlük güneşlik görünen havanın aksama doğru bu kadar keskin olacağını tahmin edememişti. Soğuk parmaklarıyla – elleri mütemadiyen üşürdü – omzundaki çantaya asılırken bahçeye inen merdivenlere yöneldi. Son basamağı da inip etrafına bakındığında Giz'in birkaç adım ötede beklediğini fark ederek o tarafa doğru yürümeye başladı. Sonunda adamla karşı karşıya geldiğinde Giz'in yere atarak kim bilir ne zaman içtiği sönmüş izmariti ayakkabısının burnuyla ezmek için eğilen başı havalandı ve bu hareket, Dilara'yla burun buruna gelmesine neden oldu.

Kadın yüzüne vuran sıcak nefesi hissettiğinde titreyen kirpiklerini yavaşça yere eğerek geriye doğru bir adım attı. Yer ayağının altından kayıp gidiyor gibiydi. Bir şeylere tutunmak isteyerek boşta kalan elini de sıkıca çantasının askılarına attı. İçinde ayrı, dışında ayrı rüzgarlar eserken Dilara fırtınanın  ortasında çaresiz kalmış yalnız, yapraksız, cılız bir ağaç gibi köklerinin sarsıldığını hissediyordu. İçinde derin, karanlık, kabarık bir deniz dalgalanıyordu ve kalbi, çürük tahtalarından su almaya başlayan bir gemiyi andırıyordu.

Deniz, dalga ve rüzgar; bunca deniz, bunca dalga ve bunca rüzgar yüreğine ağır geliyordu.

Derin bir nefesle kendine gelmeye çalıştı. Aynı anda adamın sesini işiterek bakışlarını kaldırdı. "Üşüyor musun?"

Emin olamasa da başını sallayarak cevap verdi. Üşüyor olmalıydı. Giz'in nefesi yüzüne vurup tüm dengesini alt üst etmeden, onu zamanın dahi akmayı bıraktığı başka bir evrene hapsetmeden önce üşüyordu en azından. Tüm algılarının tersten işlemeye başladığını hissediyordu. Üşüyor muydu emin değildi ama ruhunun derin titreyişini duyabildiğine emindi. Ellerini kavrayan ellerle kaşlarını şaşkınca çatarak kendini geri çekmeye çalıştı ama mümkün olmuyordu. Giz, ellerini bir avuç su tutar gibi ellerinin arasına almıştı. Dilara tüm varlığının bir damla halini alarak adamın ellerinin arasına dolduğunu hissetti, tek bir an. Daha fazlasına müsaade etmeyen ise kadının ellerine vuran nefesi hissetmesi oldu. Ruhu bir ayna gibi adamın soluğuyla buğulanırken başını yavaşça öne eğdi. Giz başını, saçlarının iç içe geçmiş ellerine dökülmesine neden olacak sekilde eğmiş, tüm yakıcılığıyla nefesini ellerine üflüyordu ısıtmak için. Ellerinin üzerinde yumuşak dokusunu hissettiği saçların arasına yüzünü gömüp içine derin bir nefes çekmemek için kendiyle mücadele etti Dilara.

Bu öyle bir savaştı ki ne bir mağluba ne de bir galibe ihtiyaç duyuyordu.

Ellerine son bir kez daha güçlü bir şekilde nefesini üfleyen adamın başını kaldırdığını hissettiğinde onların peşinden kanatlanmak istercesine titreyen parmaklarını hissederek yutkundu Dilara. Adamın, ona bunu neden yaptığını bilmiyordu. Dilara'yı karşısında savunmasız bırakınca eline ne geçecekti sanki? Çaresizce çatılan kaşlarıyla yüzünü Giz'e kaldırdığında adamın yüzünün yüzüne çok çok yakın olduğunu fark ederek nefessiz kaldı. Bir an sonra Giz'in biçimli burnunun kendi burnuna sürtündüğünü hissederek gözlerini kırpıştırdı. Geriye doğru bir adım atmaya deli gibi ihtiyacı vardı ama elleri hala Giz'in ellerinin arasındaydı.

Ve ısınmışlardı.

"Burnun kıpkırmızı olmuş."

Dilara burnunun ucundaki uyuşukluğu elleriyle yoklamak isteyerek adamın ellerinin arasında huzursuzca kıpırdandı. Burnunu hafifçe kırıştırırken Giz'den tarafa ters bir bakış atarak "Gidelim o zaman," diye homurdandı. "Neyi bekliyoruz?"

Kağıt EvlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin