Ve yabancıların en yakınıydın sen.
[Nilgün Marmara]
***
Sokak lambalarının ışığı altında önündeki yola bir kez daha baktı. Giz, az ötede arabasına yaslanmış, onu bekliyordu. Dilara'yı fark edince baş ve işaret parmağı arasında tuttuğu sigaradan derin bir nefes çektikten sonra sigarayı yere atarak ayağıyla söndürdü. Ardından kadına doğru üç adım attı. Üzerinde her zamanki deri montu olmadığı için kendini şanslı sayması gerektiğini düşünerek gözlerini devirdi Dilara. Adamın bu akşam için özendiği söylenebilirdi. En azından Giz şimdi, kadının hep şikayet ettiği o hırpani görüntüsünden epey farklıydı. Hatta adam, genelde tarla gibi dağınık duran saçlarını dahi lastik tokayla ensesinde toplamıştı. Genç kadın, derin bir ihtiyaçla tüm bu ayrıntılara dikkat kesilen benliğini gün ışığı görmeyen zindanlara kapatmak istiyordu ama elinden gelen bir şey yoktu. Onu idare edeceğini düşündüğü zoraki bir gülümsemeyle aralarındaki mesafeyi kapatmak için üç adım da o attı.
Karşı karşıya geldiklerinde "Ahir ömrümde seni böyle görmek de varmış," diyerek adama takılırken, ellerini üzerindeki şarap rengi elbisenin yumuşak kumaşına bastırdı. Ayakta durabilmek için dengesini yeniden kurması gerekiyordu ama nereden hasar aldığını bilmiyordu. Eğer ilk gediğin nereden açıldığını bilirse, telafi etmenin bir yolunu bulabilirdi. Ama elleriyle santim santim gövdesini yoklayamayacağı çok açıktı. O nedenle, kendine tutunmak istercesine tüm gücüyle parmaklarının arasındaki kumaşı sıktı. "Hiç fena görünmüyorsun."
"Sen çok güzelsin."
Adamın kısık sesi bütün boşluklarına dolup hepsinin derin bir sızıyla yerlerini belli etmesine neden olurken görünmez bir el parmağını uzatarak kadının sol kaburgasındaki oyuğa bastırdı. İşte, dedi. İlk gedik burada açıldı. Dilara tam o anda nefesi kesilene kadar kaçmak, bir duvar dibi dahi olsa kaçıp saklanmak istediğini fark ederek ağzındaki kuruluğa aldırış etmeden yutkunmayı denedi. Elinden başka bir şey gelmiyordu. Adam kör karanlıktı, Dilara'nın ise gidebileceği bir yer yoktu. Ne kadar daha öyle, sokak lambalarının loş aydınlığında, sessizce birbirlerine baktıklarını bilmiyordu. Belki bir ömür, belki bir an bile değildi. Konuşmaya karar vererek derin bir nefes aldı. "Anlaşılan gözlerin karanlıkta yeterince iyi görmüyor."
"Bir şahin kadar keskin gözlere sahibim."
Dilara başka bir zamanda, başka şartlar dahilinde, adamın söyledikleriyle eğlenerek dudaklarının arasından ufak bir kahkahayı dahi serbest bırakabilirdi. Ama bugün değil... Giz'in sesi böyle derinden gelirken, gözleri etini kemiklerinden ayırmak isteyen bir bıçak gibi üzerinde gezinirken, kadının tek yapabildiği kuruyan dudaklarını ıslatmak olmuştu. Derin bir ürpertinin omurgasının izini takip ederek sırtında gezindiğini hissediyordu. Bu hisle dudaklarını saran gülüş titredi. Kadın adamın başka bir şey söylemeden arabaya doğru hareketlendiğini fark ettiğinde sızlayan ciğerlerinin çağrısına uyarak derin bir nefes aldı. Hemen ardından kendi tarafındaki kapıyı açarak dikkatle arabaya bindi ve saçlarının arasında gezinme isteğiyle sızlayan parmaklarını umursamadan ellerini kucağında birleştirdi.
Yol, gözüne omurgasına dizilmiş gibi uzun görünüyordu. Yine de bitti. Dilara Giz'in kokusunu duyabileceği kadar yakınında olmasından duyduğu rahatsızlığı göz ardı etmeye çalışarak davetin verildiği gösterişli binaya ilk adımını attı. Aynı anda adamın eli belli belirsiz bir baskıyla beline yerleşti ve yolu göstermek istercesine kadını, elin sahibine biraz daha yaklaştırdı. Bu gece de bitecekti. Geçip giden her şey gibi... Bitmesine bitecekti ama kadın, adamın elinin refakatinde attığı her adımda kendiyle bir kez daha kavgaya tutuşuyordu. Adama bu kadar kolay kapılıp gitmesine akıl sır erdiremiyordu. Ofisine gelip tüm o serseriliğiyle yıkılmaz bir anıt gibi ellerini cebine yerleştirerek dikildi, sonra da geçmişiyle ilgili birkaç küçük sırrı ifşa etti diye varlığının en ince zaaflarına kadar her şeyi anlatacak değildi ya! Boş yere telaşa kapılmıştı Dilara. Üstelik adamın anlatmaya devam etmesine engel olmak için illa gidip elini ağzına kapatması mı gerekiyordu? Eğer Giz'in gözlerini görmese, bunca kolay teslim olmazdı. Kadın adama doğru plansız bir adım atmıştı ve işin kötüsü bu sefer sınırın Yusuf Giz Üstünel tarafında kalmıştı. Karşıdaki boşluk sinir bozucu bir kahkahayla kadına el sallıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
RomanceGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...