Bir şey vardı, son bir söz. Son söz de bir ilktir çünkü. Başlamak için tekrar bir son gerekir. Bir son sözümüz vardı, bizim bir sözümüz vardı, ama yanık kokan göğsümüzle, ama gülmeyi unutmayan yüzlerimizle.
[Umay Umay]
***
Bakışları yeniden derginin kuruluş partisinin verildiği büyük sütunlu, Barok tarzı balo salonunun içinde gezindi. Son olanlardan sonra Vildan'ı günahı kadar sevmiyordu ama kadının hiçbir masraftan kaçınmadan düzenlediği partinin son derece gösterişli olduğunu itiraf etmekten kendini alamadı. Aklından geçen son düşünceyle birlikte kadının olduğu tarafa ters bir bakış attı. Vildan'ın, derginin yazı işleri müdürü de olan eski eşinden, Nevzat'tan kendisini kıskanması zaman zaman dergide zor günler yaşamasına neden oluyordu. Son röportaj meselesi de bunlardan biriydi. Neslihan bu derginin editörüydü ama Vildan'ın profesyonellikle zerre alakası olmayan, kıskanç tutumu nedeniyle neredeyse hiç alakası olmayan bir konuyla ilgili röportaj yapmak zorunda kalacaktı. Derin bir nefes alarak bakışlarını Vildan'ın kendisine yönelen kıskanç bakışlarının uzağına çekmek istercesine önüne döndü. Aynı anda Selim'le göz göze gelerek gülümsedi. Adam, üzerindeki üç parçalı takım elbiseyle – smokin giymeyi tercih etmemişti – göz kamaştırıcı görünüyordu. Burada, onu göz hapsine alan kadınların arasında bulunmaktan rahatsızlık duyduğu ortadaydı ama tüm kibarlığıyla bunu örtbas etmeye çalışıyordu.
Elini kokteyl masasına yaslarken Selim'e doğru küçük bir adım atarak zarifçe kulağına eğildi. "Benimle bir dans edersin herhalde?" diye mırıldandıktan sonra gülümseyerek devam etti. "Buraya kadar geldin."
Neslihan'a gülümseyerek karşılık veren adamın gözleri, içinde barındırdığı sevgiyle yumuşamış, koyu rengi elaya dönerek birkaç ton açılmıştı. Elini kadından tarafa uzatırken isteğini kabul ettiğini anlatmak istercesine başını kesin bir açıyla omzuna doğru eğdi. Neslihan gülüşüyle etrafına ışık saçarken dikkatle elini adamın avucuna bıraktı. İkisi dans edilen alana vardıklarında aradaki mesafeye dikkat ederek elini Selim'in geniş omzuna bıraktı. Karşısına çıkan her kadını etkileyecek kadar yakışıklı ve karizmatik bir adamdı. Ilık bir rüzgar gibi insanı bir anda saran havası, sakin tavırları ile kadını kendi derinliğine çekiyordu. Selim Yüzbaşıoğlu kuru kabuğunun altında usul usul kanamaya devam eden göz alıcı bir yarayı andırıyordu. Adamın hüznü yürek burkuyordu.
Selim'in rahatsızca etrafına baktığını fark ettiğinde düşüncelerinden sıyrılarak adama dikkat kesildi. "Bir şey mi oldu?"
Adam kaşlarını eğerek çevresine kaçamak bir bakış attı. "Niye herkes bize böyle bakıyor?"
Neslihan Selim'in bahsettiği bakışların farkında olduğunu anlatmak istercesine gülümserken büyük bir adım atarak aradaki mesafeyi tamamen kapattı. Burnuna dolan parfüm kokusunun etkisiyle yutkunarak "Sana bakıyorlar," diye mırıldandı kısık sesiyle. "Bizim kızlar seni beğendi." Kendini geriye çekerek Selim'in derin gözlerine bakarak çapkınca göz kırptı. "Yakışıklı bir adamsın neticede."
"Nesil..."
İkisinin başı da burunları birbirine değecek kadar öne eğildi. "Yüzbaşı..."
Bu dansın üzerinden saatler sonra davetin verildiği mekandan çıktıklarında derin bir nefes aldı Neslihan. Bu tarz organizasyonlardan hoşlandığı söylenemezdi. Anladığı kadarıyla Selim de hoşlanmıyordu. Kalabalığı arkalarında bırakarak yolun karşısına doğru yürümeye başladılar. "Nereye gidiyoruz?"
Saçlarını savurarak Selim'e döndü genç kadın. "Yürüyelim mi biraz?"
Adamın başını eğerek teklifini kabul etmesi üzerine yavaşça koluna girdi Neslihan. Cadde boyunca yürümeye başladıklarında sessizliğin tadını çıkararak düşünmeye başladı. Gece boyunca yapılan sohbetler sayesinde Selim hakkında birkaç şey öğrenmişti. Öncelikle adam kırk iki yaşındaydı, İzmirliydi. Kardeşi yoktu. Anne ve babasını uzun zaman önce kaybetmişti. İşletme mezunu – gülümseyerek kendini düzeltti – işletme mühendisiydi. Uzun yıllar boyunca uluslararası bir şirkette, üst düzey yönetici olarak çalışmıştı. Ama Neslihan Selim'in nasıl olup da yolunun Giz'le kesiştiğini öğrenememişti. İkilinin Carmita'yı nasıl açtığını mekana gittiği ilk andan beri merak ediyordu. Zira Giz'le Selim birbirinden o kadar ayrı iki insandı ki Neslihan ister istemez bu iki adamı neyin bir araya getirdiğini düşünmüştü. Eşinin on yıl önce vefat ettiğini bizzat Selim söylemişti ama Neslihan Selim'i düşündükçe meselenin ayrıntılarını öğrenmek için derin bir istek duyuyordu. Nasıl olmuştu? Adamın karısından bahsederken titreyen sesi aklına geldiğinde içine kıymık gibi batan rahatsız edici bir hisle nefes aldı. Canı çok yanmış olmalıydı muhakkak.
Peki bununla nasıl başa çıkmıştı?
"Oturalım mı?"
Selim'in sesiyle bakışlarını daldığı yerden kaldırdı. "Efendim?"
"Oturmak ister misin?"
"Olur." Denizi karşıdan gören banklardan birine oturduklarında yüzünü Selim'e dönerek gülümsedi Neslihan. "Bu gece için çok teşekkür ederim. İyi ki geldin."
"Rica ederim." Neslihan'ın gözlerine bakarak devam etti. "Ben de çok eğlendim."
Neslihan gecenin karanlığında çakmak çakmak yanan gözlerine vuran ışıkların belirginleştirdiği harelerle kaşlarını çatarak sevimli bir tavırla başını Selim'den tarafa eğdi. "Çok sıkıldın."
Öyle güzeldi ki; şarap rengi, kadife güllere benzeyen zarafetiyle öyle güzel görünüyordu ki insan, uğruna dikenler içinde kalmaya razı geliyordu. Ki Selim, yıllardır etine bakan kör dikenlerin ucunda kanıyordu. Çiğdem'den sonra, geçen uzun yıllar boyunca yalnızlığı öyle katı, öyle koyu, öyle katran karanlık bir hal almıştı ki hayatına giren, hayatına girme ihtimali bulunan yeni biri adamın kafasında tehlike çanlarının çalmasına neden oluyordu. Selim bu gürültüye alışkın değildi. Selim kafasının içinde başka sesler duymaktan istemsizce tedirgin oluyordu. Çiğdem, gidişiyle ince bir yara gibi varlığına eklenmişti.
Neslihan'a bir cevap vermediği aklına geldiğinde sessiz kaldığı dakikaları telafi etmek istercesine gülümseyerek bakışlarını kaldırdı. "Kalabalığa alışık değilim, ondan."
"Bizim kızlar seni çok etkileyici buldu." Zarif parmaklarıyla saçlarını kulağının arkasına yerleştirerek oyuncu bir ifadeyle kaşlarını kaldırdı. Selim'le birlikteyken yüzünden hiç eksik olmayan gülüşü, yine simasını aydınlatmıştı. "Telefon numaranı açık artırmaya çıkarmayı düşünüyorum." Selim'in cevap vermek için atılmasına fırsat tanımadan devam etti. "Bir faydan dokunsun. Yüzbaşı..."
"Neslihan..."
Adam içinden gelen, samimi bir kahkahayla başını yere eğdiğinde Neslihan, nereden geldiğini bilmediği derin bir istek ve delice bir cesaretle uzanıp dudaklarını Selim'in dudaklarına bastırdı. Zamanın onlar için durduğu saniyelerin sonunda dudaklarını çekse de bedenini çekmeden parmaklarını Selim'in sakallarının arasına yerleştirerek fısıldadı. "Yarandan öptüm."
"Nesil..."
"Gülüşün kanıyor senin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
Roman d'amourGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...