İlahî bu kalbin içine niye kuş kattın da göğü üzerinden kaldırdın?
[Nergihan Yeşilyurt]
***
Telefonu bir kulağından diğerine alırken, ofisin aralanan kapısıyla birlikte kimin geldiğini görmek için başını kaldırdı. Gözleri Giz'in gözlerini bulduğunda, telefonu kulağından çekmeden oturmak için ileri atılan adamı işaret parmağını öne uzatarak durdurdu. Sonunda "Tamam, sonra tekrar görüşürüz," diyerek konuşmayı sonlandırdığında neden ayakta dikilmesi gerektiğine anlam vermeye çalışan adama hızlı bir bakış atarak ayaklandı. Adamın hastalığı atlatmasının üzerinden günler geçmişti. Yine de bu, tek başına Dilara'nın içini rahatlamaya yeterli olmuyordu. Durup dururken Giz'in sabahları kahvaltı edip etmediğini merak ederken buluyordu kendini. İlk sigarasını içmeden önce – durumdan hoşnut olduğu söylenemezdi – bir iki lokma da olsa midesine bir şeyler giriyor olduğunu umut ediyordu mesela, elinde değildi. Adamın daha az içiyor, daha sıkı giyiniyor olmasını; şehre bardaktan boşanırcasına yağmur yağdığı günlerde ve gecelerde başının üstünde bir çatı olmasını sonra... İçten içe sürekli bunları düşünüyor, Giz'in kendine dikkat etmesini diliyordu. Elinde değildi. Karşı karşıya geçirdikleri birkaç saniyeyi, adamı hızlıca gözden geçirmek için harcadı Dilara. Fena görünmüyordu. Adamın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışan bakışlarına aldırmadan üzerindeki deri montun yakalarını düzeltti. Bu havada içine giydiği tişört, gömlek ya da mont; herhangi birinin önünü kapasa olmuyordu anlaşılan. Giz'in çapkınca kıvrılan dudaklarıyla ofisin dışına kayan bakışlarını görmezden gelmeyi tercih ederek montun içine giydiği sweatshirtün şapkasını da düzeltti.
Giz ise, dünya üzerinde şu anda yaptığı işten daha önemli bir şey yokmuş gibi, büyük bir dikkat ve özenle üzerindeki sweatshirtü düzelten kadının, içinde bir deprem başlattığını hissediyordu. Dışında, onu bütün tutan bağlara sıkıca asılıyordu Giz; başka şansı da yoktu. Ama içi... İçinde tozu dumana katan bir sarsıntıyla başa çıkmaya uğraşıyordu. Derin bir nefesle kuruyan boğazına biraz olsun çare olmayı deneyerek yutkundu. Bakışları yeniden dışarıda onları izleyen küçük kalabalığa kayınca eliyle çizmiş gibi tam dudağının köşesine çapkın bir gülüşün konmasına müsaade etti. "Bizi izliyorlar."
Dilara sonunda adamın üzerindekini sıkı sıkıya düzelttiğine kanaat getirerek dışarıdaki kızlara ters bir bakış attı. Onların dağıldığını fark ettiğinde yüzünü Giz'e çevirerek kaşlarını meydan okurcasına havalandırdı. "Rahatsız oluyorsan..." Giydiklerini işaret etmek istercesine tek elini tatlı sert bir tavırla göğsüne vururken yerine geçmeden hemen önce homurdanarak cevap verdi. "...bir dahaki sefere gelirken daha sıkı giyin." Yerine geçtiğinde seri bir hareketle koltuğunu öne iterek masayla arasındaki mesafeyi kapattı. "Sonuçta ben senin bakıcın değilim. Tamam?"
Giz umursamazca saçlarını karıştırırken aksini iddia eder gibi kaşlarını kaldırarak Dilara'dan tarafa sevimli bir bakış attı. "Bana çorba bile yaptın."
"İnsanlığımdan..." Abartılı olması için üzerinde çalışılmış bir şaşkınlıkla gözlerini irileştirerek karşılık verdi. Adama bakarken dudağının kenarında, yıldız tozu serpilmiş gibi kıpırdanıp duran kıvrımdan haberdar değildi. Bir gülüşe benzemiyordu. Kesinlikle bir gülüşe benzemiyordu ama Giz, kadının bu kadarıyla bile içine bir gökyüzü astığından emindi. Dilara, adamın başının üstüne kurulmuş bir gök kubbe gibiydi. Kadının sesiyle, bakışlarını daldığı yerden kaldırdı. "Eğer hasta olsaydın durumu ne Melike'ye açıklayabilirdim ne de yapımcıya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
RomansGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...