Çok sigara içiyor. Bırakamadı bir türlü. Ölümle ilgili hiçbir şeyi ciddi almadığı için diyorlar ama değil. Aslında sadece ellerini nereye koyacağını bilmiyor.
[Ece Temelkuran]
***
Kapının önünde yeniden derin bir nefes aldı Dilara. Adamın sızdığı yerden kalkıp kapıyı açması ne kadar uzun sürerse sürsün parmağını zilden çekmeyi düşünmüyordu. Kulağındaki telefondan gelen mekanik ses yeniden başa dönerken bir kez daha zile abandı. Giz dün gece küfelik olana kadar içmiş olmalıydı. Başını kaldırıp apartman boşluğundan üst kattaki komşuları kontrol ederken – çıkardığı gürültüye rağmen henüz dışarı çıkan olmamıştı – daha fazla dayanamayarak ayakkabısının burnuyla sertçe kapıyı tekmelemeye başladı. Buraya gelirken ince topuklu, zarif ayakkabılarından birini giymediği için şanslıydı. Geriye attığı ayağıyla kapıya yeni bir tekme çıkarmaya hazırlanıyordu ki Giz tüm rahatlığıyla kapı aralığından göründü. Tepesinde toplanarak bir yığın halini alan saçları karmakarışıktı. Kapanmak üzere olan uykulu gözleri, kuruyup çatlamış dudakları, dün geldiği gibi kendini yatağa attığını fazlasıyla belli eden kırışık kıyafetleri – Dilara bu sefer adam üstü çıplak bir şekilde karşısına dikilmediği için şanslıydı – ile ne olduğunu anlamaya çalışarak yüzüne bakmaya devam eden adamı kenara itip içeri girdi.
Dakikalarca kapıda bekledikten sonra bir de Giz'in onu içeri davet etmesini bekleyecek değildi.
Ardından kapıyı kapattıktan sonra, üzerindeki salaş kazağın yarısına kadar kapattığı ellerini saçlarının arasından geçirirken "Sana evin anahtarını verdim diye hatırlıyorum," diyerek homurdandı Giz.
Dilara tüm umursamazlığıyla kaşlarını kaldırarak Giz'den tarafa meydan okuyan bir bakış gönderdi. "Gece o kadar içtikten sonra birinin seni uyandırmasına ihtiyaç duyarsın diye düşündüm."
Adam yüzünden tekinsiz bir gölge gibi geçip giden gülüşüyle Dilara'ya baktı. Gecenin ağır perdeleri kalkınca aralarındaki her şey fazla görünür hale gelmişti. Giz için sorun değildi – çünkü adam tam bir oyunbozandı – ama Dilara sindiği köşenin bu kadar göz önünde olmasından memnun kalmamıştı. Giz bunu çıplak gözle dahi görebiliyordu. Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken doğrudan Dilara'nın gözlerinin içine bakarak "Dün seni aradım diye mi?" sordu bu nedenle.
"Bulduğun her fırsatta karaciğerinin aleyhine çalıştığın için," diyerek düzeltti Dilara. Ardından kaşlarının çatılmasına engel olamadan başını hafifçe – adam içinin titremesine engel olamamıştı – omzuna doğru eğerek devam etti. "Bu kadar çok içme."
"Kapına dayanırım diye mi korkuyorsun?"
Dilara yutkunarak bakışlarını Giz'in çağlarca uzağına çekti. Esasen adam şimdi, şu anda bile, belki farkında olmadan, belki bile bile, eğdiği kirpiklerinin arasından yüzüne bakmaya devam ederek dahi kapılarına dayanıyordu. Ruhunun kapılarına... Boynuna asılmış ağır kilitlere asılıyordu. Sabırla etrafında dolanıyor, dönüp duruyor, duvarlarını yokluyor, taşlarının arasında nokta kadar bile olsa bir boşluk arıyordu. Arsız bir gün ışığı gibi pencerelerinin aralığından içine sızıyordu. Kadının katman katman kalınlaşan sert kabuğunu bitip tükenmek bilmez bir inatla tırnaklarıyla kazımaya devam ediyordu. Ruhunda ince, derin, kısa çizikler taşır olmuştu Dilara. Ruhunda bir delik açılmış, kapanmayan bir yara gibi sızlayarak genişlemeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
Storie d'amoreGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...