Hikayeleri ayrılınca insanların, etleri de kesilir birbirinden. En keskin bıçaktan bile daha keskin yarar insanı hikayeler.
[Ece Temelkuran]
***
Kadın, uzaktan bir enkaza benziyordu.
İki büklüm; yüzünü, dizlerine yasladığı ellerinin arasında tutarak duruşuyla, omurgası boyunca derin bir çatlak açılmış gibiydi. Her yerinden kan sızıyordu sanki; parmak uçlarından, kirpiklerinden, saçlarından. Her yerinden sızan kan, ayaklarının dibinde birikerek derin, kıvamlı, Giz'in ağır ağır içine çekildiği, durgun bir göl halini alıyordu. Gözüne fena bir son gibi görünmüyordu. Dilara'nın gözlerinin içine bakacak, bakışlarının derinliğine çekilecekse; hatıralarına eklediği son görüntü hüznüyle yürek burkacak kadar güzel görünen kadın olacaksa; sevdiği, vurgunu olduğu, en derinden yakalandığı, düştüğü; gerçek anlamda, ismine yakışır bir biçimde bir kuyunun dibine düşer gibi düştüğü; güzelliğine, merhametine, yaralarına, eksik kalan tüm yanlarına tutulduğu kadın olacaksa, Dilara olacaksa kalbini göğsünden koparıp Özgür'ün ayaklarının altına bırakmaya razı olurdu.
Varsın, çiğnensindi. Üzerine basılsın, yaraları kanatılsın, kaburgaları kanırtılarak birbirinden ayrılsın, ruhu ilmeklerinden sökülmeye başlansın... Varsın, kaldırım taşlarında izi kalsındı.
Dilara'nın ince bir dal gibi bükülen omurgasındaki her bir oyuğu, kan sızdıran her bir deliği yoklamak için derin bir istekle karıncalanan parmak uçlarını umursamadan eliyle saçlarından bir tutamı kavrayarak çekiştirdi. Kadın, hakkındaki en büyük, en karanlık, en sancılı gerçeği öğrenmişti. Bunu görebiliyordu. Bunu kadının, çatlaklarına kör cehennemler kurulan omurgasından, rutubetten çürümeye yüz tutmuş bir duvar gibi solgun görünen teninden, biriyle diğerini avuttuğu ürkek ellerinden, acının koyulaştırdığı kahverengi gözlerinden, yüzündeki gölgelerden, sessizliğindeki kasvetten dahi anlaması mümkündü. Öğrenmişti. Sonunda, adamın derisini yüzen bıçak işini tamamlayarak kenara çekilmiş; Giz çirkin bir yara izi gibi açığa çıkmıştı. Paramparça varlığını saklayabileceği tek bir gizli köşesi kalmamıştı.
Bütünüyle açıkta ve savunmasızdı; Dilara'nın insafına kalmıştı.
Kadının gözlerinin önünde acı çekmesine, her geçen saniye biraz daha eksilmesine, öğrendiklerinin ağırlığıyla ezilmesine, tükenmesine daha fazla katlanamayacağını fark ederek derin bir nefes aldı. İçine çektiği hava, ciğerlerini karıncalandırmaktan öte bir etki göstermezken "Dilara," diye mırıldandı.
Kadın ellerinin arasındaki başını kaldırıp gövdesini geriye itti. Omuzlarını aynı hizada tutmak, sırtına dünyayı yüklenmekten daha zor, daha meşakkatli geliyordu. Öğrendiğinden beri; adamın nasıl bir azapla sınandığını, neyle yaşamak zorunda kaldığını, ruhunda taşıdığı derin kuyuları, onu gerçekten Yusuf yapan karanlık gerçekleri, içinde taşıdığı çölü öğrendiğinden beri nefes alamıyordu. Ciğerleri dalından düşen bir çift yaprak gibi kurumuştu. Kanı çekilmiş dudaklarını dişlerinin arasında çekiştirmekten vazgeçmeden yaş birikmiş gözlerini Giz'in yüzüne çevirdi. Kırılan, ayazda kalan, kanayan yanlarına dokunmak ister gibi elini kaldırarak adamın yanağına yerleştirdi. Mümkün olsa, yamalı ruhundaki her bir dikiş izini eliyle tek tek yoklamak, dokunarak iyileştirmek isterdi. Nefesiyle adama çare olmak, yaralarına dudak basmak, onda eksik olan ne varsa tamamlamak... Giz'in tüm varlığıyla teslim olarak gözlerini kapattığını fark ederek yaşların yanaklarına süzülmesine izin verdi. Havayı titrek bir nefes eşliğinde ciğerlerine gönderirken sessizce dudaklarını Giz'in şakağına bastırdı. "Yusuf..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
RomanceGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...