Konuşmuyor, anlatmıyor diye hissetmiyor sanmayın. Kimisi içine atar çığlıklarını.
[Cemal Süreya]
***
Adamı gördüğünde gözlerini kapatarak zihninde beliren görüntüleri savuşturmak istercesine nefes alırken, bir kez daha kanal değiştirdi Dilara. Her yerde Yusuf Giz Üstünel, her yerde yeni dizisinin ilk bölüm yemeği ve tabiki her yerde adamın diziyi izlerken Seden'le verdiği samimi görüntüler vardı. Tekrar tekrar aynı cümleleri duymaktan sıkıldığını hissederek televizyonu tamamen kapattı. Keşke aklının da, sürekli Giz'i düşünen kısmını bütünüyle değilse bile zaman zaman kapatmak için bir düğmesi olsaydı. Dilara nefes alabilmek için, sıklıkla adamla ilgili düşüncelerinin ona aman vermesine ihtiyaç duyuyordu. Belki de her şeyi bu kadar çok düşünmese, bu kadar çok kafasına takmasa... Başına saplanan ağrıyla kaşlarını çatarak parmaklarını şakaklarına bastırdı.
Tam, Giz'in öptüğü yere...
Aklına gelen ayrıntıyla birlikte küçük bir kız çocuğu gibi sızlanarak başını masaya yasladı. Adamın onu öptüğü anı aklından bir türlü silip atamıyordu. Oysaki Dilara'yı şimdi olduğu kadın haline getiren şey biraz da, her ne olursa olsun, arkasında bırakacak cesareti gösterebilmesiydi. Geçmişin hayaletleri inlerinden kafasını uzatıp bakarken bile bir kez olsun tereddüt etmeden bugüne uzanan yolu yürüyüp gelmişti. Gelebilmişti. Ruhunun göz göz oyulan boşluklarını rüzgarlara bırakmışlığı, sızısını bir bayrak gibi göndere çekerek omurgasında taşımışlığı yaşından fazlaydı. Yani Dilara geçip giderdi ama bu sefer, adamın gözlerine koyu bir bataklık gibi saplanmıştı ve içinden bir ses, çırpındıkça daha dibe çekileceğini söylüyordu.
Adamla, onu öptüğü günden sonra – ki üzerinden sadece iki gün geçmişti – bir daha yüz yüze gelmemişti. Zira Giz oldukça yoğun çalışıyordu ve Dilara bir yanıyla bu durumdan son derece memnundu. Adamı gördüğü her an eline bir taş geçirip kendini korumak için yanıp tutuşan küçük kız tarafıyla... Oysa diğer yanı, kuşkusuz o da Giz'in öpücüğüyle aklı başından giden, nefesi kesilen ve adamın tutkusunun koyu girdabına çekilen kadın tarafıydı, çaresizce adamı özlüyordu. Burnundan ciğerlerine sızan yakıcı kokusu, parmaklarını ensesine kaydırdığında parmaklarının arasına karışan saçları, teninde gezinen günahkar nefesin sıcak hissi, adamın boynuna dolanan parmakları, onu kendine çekişi, dudaklarının sonsuz saniyeler boyunca Dilara'nın dudaklarıyla nazikçe yaptığı vals...
Başını masadan kaldırdığı sırada zorlukla yutkunarak elini göğsüne bastırdı. Birden bire, anlam veremediği bir şekilde sıcak basmıştı. Elini saçlarının arasına geçirirken telefonun sesiyle ahizeyi kaldırdı. "Efendim Sü?"
"Özgür Eroğul geldi Dilara. Seninle görüşmek istiyor."
Dilara koltuğuna yaslanırken sesine bütünüyle yansıyan umursamazlığıyla "Yolla gelsin," diye cevap verdi. "Bir o eksikti zaten." Deren'in gelişinin ardından, gündelik konuşmaların hızla tükendiği dakikaların sonunda "Neden gelmiştin Deren?" diye sordu.
Dilara'ya bakarken gözlerinin kehribar rengi koyulaşmış, gözbebeklerinin etrafını çevreleyen hare yeşil rengiyle belirginleşmişti. Deren'in gözlerindeki bu renk değişimi, mevsim dönümlerini andırıyordu. Dört mevsimi oluşturan her bir renk ince bir çizgiye eklenerek adamın gözbebeklerinin etrafına işlenmişti sanki. İsmini Dilara'nın sesinden işittiği bir an – kadın adama ikinci ismiyle hitap etmekten vazgeçmemişti – yüzünü tutan gülümsemeyi ağzının kenarına indirerek dişleriyle zaptetmeye çalıştı. Onca zaman sonra kadının ona hala aynı soğuk, tahammülsüz ve soğuk tonda seslenmesi bile ismini yeniden Dilara'nın ağzından duymanın heyecanını eksiltememişti. Çünkü belki Dilara bilmiyordu, belki saklamaya çalışıyordu, belki var olduğundan dahi haberdar değildi ama sesinde insanın içine merhametle dokunan bir yan vardı. Yutkunarak dikkatini toplama çalıştığı saniyelerin sonunda "Señor Üstünel'le ilgili internete bir video yayıldı," diye izah etti. "Şu dergi için ayarlanan buluşmada, bir kadına yalvardığından-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
RomanceGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...