Kesinkes yalan, insanın kendi kendini sevmesi meselesi, kim uydurduysa. İnsan ancak sevilince öğreniyor kendini sevmeyi.
[Ece Temelkuran]
***
Ofisin birden açılan kapısıyla birlikte kafasını geriye atarak bakışlarını bilgisayar ekranından çekti. Giz'i gördüğünde ne yapacağını bilemeden geçirdiği ilk birkaç saniyeyi derin bir nefesle sonlandırırken ayağa kalkarak gülümsedi. Dün geceden sonra adama nasıl davranması gerektiğini bilemiyordu. Özgür'le yediği yemekten sonra soluğu Giz'in yanında almış, gecenin ilerleyen saatlerine kadar sokak müzisyenlerinin eşliğinde adamla yan yana, kaldırım taşlarının üzerinde oturmuştu. İki taraf da konuşmayı tercih etmemiş, birbirlerinin sessizliğine misafir olmuşlardı. Dün Dilara'nın babasının doğum günüydü ve Giz kadının uzun, koyu ve karanlık bir yas tutar gibi sustuğu dakikalara, hüznüne, kırgınlığına saygı duymuştu.
Birbirine karışan ellerini Giz'in ellerinin arasında hissettiğinde kocaman açılan gözleriyle nefesini kesildiğini hissederek yutkundu. "Giz..."
Giz başını Dilara'nın gözlerini görmek için öne eğerken kaşlarını soru sorarcasına havalandırarak dikkatle kadına baktı. "Está bién?"*Iyi misin?
Dilara adamın gözlerinin derinliğine çekilirken sessizce başını salladı. İyiydi; tam da şimdi, şu anda, elleri iki ürkek serçe gibi Giz'in ellerinin arasında dinlenirken, adamın sesi, nefesi, gözleri üzerindeyken iyiydi, tamdı, tamamdı. Bunu hala yüksek sesle dile getirmeye cesaret edemiyordu ama hiç değilse kendine itiraf etti. Giz iyi ki vardı, iyi ki yanındaydı. "Dilara..." Varlığından emin olmak istercesine Dilara'nın ellerini sıktı hafifçe. "Sesini duyayım, ne olur."
Kadın bakışlarını kaçırırken "Ne diyeyim?" diye mırıldandı.
"Güzel bir şey söyle."
Dilara sevimli bir öfkeyle kaşlarını çatarak başını yana çevirdi. "Zibidi..." Giz'in başını öne eğerek güldüğü dakikaları gözünü dahi kırpmadan izlediği dakikaların sonunda "Haydi, haydi," dedi etraflarını saran yoğun havayı dağıtmak istercesine. "Gel, otur." Karşı karşıya oturduklarında nereye koysa yakıştıramadığı ellerini sıkıca masaya bastırdı. "Bir şey içer misin?"
"Yok. Dilara..." Giz'in bir anlık sessizliği kaşlarının tedirgince titremesine neden olurken kulağına dolan sesle dikkatini toplamayı başardı. "Ben seni Carmita'ya çağırmak için geldim."
"Ne var Carmita'da?"
"Sürpriz."
Saatler sonra, barın karşısındaki taburelerden sahneyi en iyi gören bir tanesine oturmuş merakla Giz'in bahsettiği sürprizi bekliyordu. Ajanstan çıktıktan sonra doğruca buraya gelmiş, ağzından laf alabilmek için Selim'e saatlerce dil dökmüş ama başarılı olamamıştı. Adam, önüne epey afili bir kokteyl koyduktan sonra derin bir sessizlikle işiyle ilgilenmeye devam etmişti. Hal böyle olunca Dilara da vakit geçirmek için etrafını izlemeye başlamıştı. Carmita her zamanki gibi kalabalıktı. İnsanların çoğunun sahnenin önüne yığılmasından anladığı kadarıyla bugün, burada önemli bir işim sahne alacaktı. Giz'in bahsettiği sürprizin de bununla alakalı olduğunu düşündü bir an. Üzerine kafa patlamak yerine derin bir nefesle önündeki kokteylden büyük bir yudum aldı.
Adamın, alışkanlıklarının değişmesine neden olduğunu fark ederek gözlerini kapattı. Dilara sürprizlerden hoşlanmazdı. Dilara bilmediği, hakkında fikir yürütemediği, kontrol edemediği hiçbir şeyden hoşlanmazdı. Böyle kalabalık yerlerden, gece dışarı çıkmaktan, tanımadığı insanların içinde bir başına oturmaktan, ağzına yayılan hafif eksi tattan, gözüne vuran neon ışıklarından, insanların kendinden geçercesine dans etmesinden, böyle gürültülü müziklerden... Kadın bunların hiçbirinden hoşlanmazdı ama işte, başka bir zamana, başka bir resme aitmiş gibi göründüğü bu aşırı gürültülü ve kalabalık barda oturmuş, tüm belirsizliğine rağmen Giz'i bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
RomanceGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...