Seni sevmeyen birini sarhoşken arayamazsın. Seni sevmeyen birini gece yarısından sonra arayamazsın. Seni sevmeyen birini öğleden sonra bile arayamazsın. Belki akşamüstü mesaj çekersin.
[Emrah Serbes]
***
"Ben neyinim?"
"Dilara ne dedi?"
İçini ayazlatan bir nefesle havayı ciğerlerine hapsetti. Elinin yüzölçümüne küçük gelen kadehi – öyle ki iki parmağı boşta kalmıştı – masaya bırakırken boğazından akan rakının geçtiği yeri karıncalandırdığını hissederek yutkundu. Dilara günler önce başka bir mekanda kalktığı masaya, en güzel hayaliyle oturdu yeni baştan. Kadının uzanıp elinden aldığı şişenin ince dokusunu yeniden parmaklarının ucunda hissederken nefes almaktan dahi çekinerek öylece bekledi. Boyut değiştiren zamanın bir girdap gibi onu da içine çektiğini hissediyordu. Çok içtiği için olmalıydı. Gözü açık düş görmeye başladığına göre... İçinde bulunduğu andan düştüğü derinlik Dilara olduğuna göre kesinlikle rakıyı fazla kaçırmış olmalıydı. Kadının cevap vermeden zarif parmaklarıyla şişeyi kavrayarak dudaklarına götürdüğü an bozuk bir plak gibi beyninin içinde dönüp duruyordu. Giz'in sorusuna bir cevap vermemişti. Bunun yerine uzanıp şarap şişesini Giz'in elinden almış, büyük bir yudumla şarabın kalanını içip adamın karanlığında bilediği bıçağın ağzında ikiye bölerek, geceyi sonlandırmıştı.
Kadın gerçek bile değildi. Yine de o geceki şarap yine ağzında buğulanıyordu, sanki.
Kalanını art arda büyük yudumlarla içtiği kadehi gerçekliğinden emin olmak istercesine sertçe masanın üzerine vurdu. Bulanık sular gibi harelenerek durulan aklı sonunda ona oyun oynamaktan vazgeçmişti. Gözlerini kırparak boş sandalyeye diktiği bakışlarını Selim'e çevirdi. Ona hâlâ bir cevap vermemişti. Yeniden sek rakıyla doldurduğu kadehi yavaşça Selim'in kadehine vurarak birbirine değen camların ince sesini dinlediği bir anın sonunda mırıldandı. "Nada."*Hiçbir şey.
"Arkadaşımsın bile demedi, Yüzbaşı."
Selim evvela sessiz kalmayı tercih ederek kadehindeki içkiden küçük bir yudum aldı. Bu sırada gözbebeklerine tutunan kahverengi yumuşamış, ilgiyle Giz'in yüzünde gezinirken birkaç ton açılmıştı. Gözlerine gün vurmuş gibi... Adamı en son ne zaman böyle gördüğünü hatırlamıyordu ama anlaşılan zamanlar önceydi. Giz'de zaman bir akrebin ince boğumlarında birikiyordu. Giz'in zamanı zehir gibi omurgasının içinden akıyordu; kanında kıvranıyor ama asla geçmiyordu. Asla geçmiyordu. Yine de adamın bu hali Selim'de umut etmek için yeni bir sayfadan başlama isteği uyandırıyordu. Kadehinden küçük bir yudum alarak damağına vuran tadın etkisiyle yutkunurken "Çok zorluyorsun kızı," diye mırıldandı.
Parmaklarının arasında duran sigarayla rakısından küçük bir yudum daha aldı Giz. Olduğu yere yıkılmış gibi duran görüntüsü - ki göz alıcı bir harabeyi andırıyordu – insanın içinde uzun bir kedere neden oluyordu. Diğer elini yanağına yerleştirip sert sayılacak bir biçimde parmak uçlarıyla kaşlarının üzerindeki kavisi takip etti. Geriden, meyhanenin hüznüne yakışan ince bir müzik sesi geliyordu. Müzeyyen Senar olmalıydı. Şarkılar seni söyler, dillerde name adın. "O beni zorluyor asıl," dedi kısık sesiyle. "O beni zorluyor."
Üç kelimenin, daha önce hiç duymadığı derin bir çaresizlikle söylendiğini işiterek sessizce iç geçirdi Selim. Dilara, Giz'in tanıdığı diğer kadınlardan farklıydı. Daha sertti, daha köşeliydi, daha dikenliydi. Adam bu pervasız tavırlarıyla taşlarını sökmeye çalıştıkça kadının gövdesinden kopardığını fark etmek zorundaydı. Yoksa eksilen sadece Dilara olmayacaktı. Bu düşüncelerle "Her şeyi kendine almak istiyorsun," diye uyardı. "Kıza da birkaç köşe bırak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
RomanceGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...